Davut Çakıroğlu her konuda görüşlerini paylaştı-2

Günebakış gazetesi Ortahisar Belediye Meclis Üyesi Davut Çakıroğlu ile bir röportaj yaptı. Röportajın 2. bölümünü okuyabilirsiniz.

Davut Çakıroğlu her konuda görüşlerini paylaştı-2
Davut Çakıroğlu her konuda görüşlerini paylaştı-2 Admin
Advert

Almanya’da Türk olarak kalabilmek ve Türklüğü yaşamak...

Şöyle söyleyeyim, bir insanın dünyaya gelişindeki sebep ben dini açıdan bakıyorum, ‘nasip’ meselesidir. Ben şükrediyorum, dua da ediyorum. Allah’ım beni Türk milletine, Türk kökenli bir insan olarak dünyaya göndermişse kendisine ne kadar şükretsem az olduğunu biliyorum. Çünkü son yazmış olduğu kitabın, son göndermiş olduğu dinin ayakta durması için şereflendirdiği milletin ecdadım olduğunu biliyorum ve ecdadımın yapmış olduğu hizmeti biliyorum. Büyük bir ailenin ferdi olarak dünyaya gelmek de, genetik mirasında bir takım şeylerin yine Yaradan tarafından kodlanmış olması bizim yapmış olduğumuz bir şey değil, bu sadece bir lütuftur. Bizim yapmamız gereken bu lütufları doğru değerlendirip doğru işler ortaya koymak. Ben bu bağlamda şunu söylemek istiyorum; 1999 yılında Berlin Türk Cemaati vardı. Tabi cemaat denince Türkiye’de onlar da farklı algılanıyor, başka yerlere gidiyor. Ama Yahudi cemaatinin Alman siyasetinin üzerindeki etkisi yani Gemain, cemaat okunduğu gibi söylenen Almanca kelimelerden bir tanesidir. Gemain denen cemaatin Alman siyaset üzerindeki baskıcı, yıkıcı etkisi, o ürkütücü etkisi olsun diye Türk cemaati kurulurken de Türk toplumuna bu tip isimler verildi. Direkt bu Gemain’den yola çıkarak Türk cemaati ılımlı sağdan ılımlı sola kadar yelpazeyi kapsayan bir çatı örgütü. Yani bir dönem 1999-2001 yılları arasında genel sekreterliğini yaptım, sonra iki dönem de asbaşkanlığını yaptım. Bu bir çatı kuruluşu. Bunun içerisinde dini dernekler de var. Mesela... Diyanet teşkilatının yapısı var. Ülkücü camiadan dernekler var. Anadolu Alevileri var. Sosyal Demokratlar var. Yani bunu şunun için söylüyorum, salt bir sağ veya sol görüşlü değil yani Berlin’de yaşayan 170 kültür sivil toplum örgütlerinin çatısı olan bir dernek. Ben bu dernekte yapmış olduğum çalışmalar Alman makamları nezdinde son derece etkin olduğunu gördüm. Dolayısıyla sosyal duyarlılığı olan insanların bulunduğu yerlerde siyaset yapması gerekiyor. Siyaset kurumunun içerisinde olması gerekiyor. Belki siyaset yapmak demek yanlış anlaşılıyor ama bu kurumun içerisinde olması gerekiyor.

Türkiye’de ki siyaset Almanya’dan farklı mı? Zira icra makamında değilsiniz...

Ha illa icrada olmak zorunda değilsiniz. Denetimde de olabilirsiniz. Buna Türkiye’de muhalefet diyorlar, ben buna muhalefet demiyorum, denetim diyorum. Bugün Ortahisar İlçesi’nde benim bugün yaptığım denetim görevidir. İcrayı denetliyorum, eksik gördüklerimi söylüyorum, ondan sonra kendi düşünceme göre de çözüm önerilerini arkasına koyuyorum. Yani salt yıkıcı bir şey değil de eleştirel gözle bakıyorum. Niye böyle bakmıyorum; bulunduğumuz şehrin ekonomik yapısı belli, belediyenin kaynakları belli, hizmet alanı belli, insan kaynağı belli. Ve yönetici anlayışı da ortada. Hepsini yan yana koyduğunuz zaman bu şehre çok fazla şey beklememek gerekiyor. Ama bu da şu anlama gelmiyor, ‘biz yan gelip yatacağız, Meclis üyesiyiz gideceğimiz elimizi kaldıracağız’ böyle bir şey yok. Sonuçta ben çok önemsiyorum bunu. Belki Belediye Meclis üyeliği çok büyük bir şey değildir ama bana göre çok büyük bir şeydir. Çünkü ben federatif yapının içerisindeki meclisleri biliyorum. Eğer Türkiye’de bugün federal bir yapı olmuş olsaydı burası eyalet, eyalet parlamentosu dolayısıyla yerel parlamentodur. Trabzon’daki belediye meclisinden 320 bin nüfus Türkiye’de 50 küsur ilin belediye meclisinden ve belediye nüfusundan daha büyük bir nüfus, ilçe belediyesi güçlü bir belediye. Dolayısıyla içinde bulunduğum Ortahisar Belediye Meclisi’ni ben çok önemsiyorum. Biz bu şehrin seçilmiş milletvekilleriyiz. Yani illa Ankara’da olmamıza gerek yok. Yani yerel milletvekilleriyiz. Bu düşünce ile baktığımız zaman biz sadece huzur hakkı almak için orada bulunmamamız gerekiyor. Ben bir lira dahi olsa bu, bunun karşılığında sorumlu olduğum insanlara karşı sorumlu olduğumu, sonunda birinin bana, ‘hakkımı helal etmiyorum’ demeyeceği korkusuyla elimden geldiğini, işimden zaman ayırarak, ayırmak şartıyla, (çünkü yapmak zorundayım. Çünkü kimse ‘Gel bu işi yap’ diyerek alana salmadı. Ben kendim istedim. Millet de bana, ‘Tamam istiyorsan buyur’ dedi. Biz de bu sorumlulukla bunu yerine getirmeye, bu siyaset kurumunun içerisinde bir yer aldık) yapmak zorundayız. Yaptığımız da şudur; yaşadığımız şehrin sesi, gözü, kulağı, nefesi olmaya çalışıyoruz. Bunda ne kadar başarılıyız, bunu da Trabzon halkı sonunda takdir edecek.

Sayın Çakıroğlu, Ortahisar 300 bin nüfusu aşkın ve geniş bir coğrafyada bir ilçe. Daha çok iki ilçe olarak öngörüldü büyükşehir olunca. Size göre doğru bir karar mı, tek ilçe oluşu doğru mu?

İki hatta üç... Ben Milliyetçi Hareket Partisi’nin Meclis’teki grup başkanlığını yapıyorum. Benim bir önerim olmuştu Ahmet Metin Genç’e ve belediye meclisine. Demiştim ki, ‘En büyük şehirden yola çıkarak geriye doğru gel. Trabzon Büyükşehir Belediyesi’nin sadece hizmet vereceği yol ağı İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden kilometre olarak fazla. Ama gelirlere baktığınız zaman kat kat az. Bunu minyatürize ediyoruz Ortahisar’a. Ortahisar dendiği zaman belki insanlar sadece Hisar bölgesini algılıyor ama bu onun çok çok ötesine sadece kapanan belde belediyelerinin çöpünü almaya kalksanız veyahut da yolunu yapmaya kalksanız büyük bir iş. Sağlıklı olanı yerinde yönetim, yakın yönetim. Ben Ortahisar Belediyesi’nin bugün Ortahisar sınırlarına hizmet edebildiğine inanmıyorum. Edemiyor da... Bu gerçek ortada. Eleştiriyor muyum? Eleştirmiyorum da.... Çünkü dediğim gibi insan malzememiz, yönetim anlayışımız bu. Orayı ayrı konuşursak orayla ilgili ayrı ayrı şeyler söylerim. Yani bir şehrin yönetim planı olmalı. Master yönetim planı olmalı. Bu yok. Trafikle ilgili yok. Ben size o kadar çok yok sayarım ki... Var olan nedir? Var olan bana göre makyajlı boyadır. Hani şurada çıkalım soralım, son on yıldır Trabzon’da unutamayacağınız eser nedir’ diye veya son on yıldır siyasi iradenin size vadettiği, sizin de çok beğenip takdir edip oy verdiğiniz ve karşılığında hayata geçmiş proje nedir’ diye soralım, böyle bir şey benim hafızamda yok. Siz biliyorsanız beni de bilgilendirin. Ama kaynaklar verimli kullanılmıyor.

Son olarak çocuklardan bahsedelim?

Burada çocuklardan bahsederken biraz eğitim sistemine de kısaca girmek isterim. Türkiye’nin başına gelen darbeler, milli eğitim, demokrasi, insan hakları, ekonomisi, üretkenliği bunların hepsini konuşmak istiyorum aslında. Yani bir şeylerin bir yerlerde duyulması lazım. İş hayatından bir örnek vereyim size; biz daha önce sizinle gazetede bir kez daha konuşmuştuk. Benim için, ‘üzgün’ olduğumu söylemiştiniz. demiştiniz. Ben o günü gerçekten çok üzülmüştüm. Bugün yine aynı üzgünlüğü taşıyorum. Hiç birşey değişmedi. Aradan 1.5 yıl geçti. Kent adına iyi birşeyler yaptığınızı söylerken ne değişti? O gün benim itiraz ettiğim konunun bugün neresindeyiz? Uçak mı inmedi, binaların boyları mı küçüldü, yoksa binaların ebatları mı daraldı, yollar mı genişledi, ne oldu, hiçbir şey olmadı. Sadece bu şehir 1.5 yıl kaybetti. Şehir yatırımcısı 1.5 yıl geri gitti, zarar etti. Belki itibarını kaybedenler oldu, bilmiyorum bir araştırma yapmadım. Bu yanlışlık bugün, benim o gün söylediğim şekliyle her belediye tarafından eskisi gibi tekrar tasdiklendi. Madem bu böyle olacaktı bir akılcılık, bir şehir yönetimi, master planı sadece ‘Bu benim aklıma geldi, bunu yaparsam iyi olur’ ya da ‘Yapayım sonra bakarım’ bu bizim en vazgeçemediğimiz alışkanlığımız. ‘Önce yapalım, sonra bakalım’ diye. Önce bakalım, sonradan da yapalım’ olmalı.

Okullarla ilgili şu, biliyorsunuz bizim ülkemiz Jön Türkler ülkesi. Ben şimdi muhalefet partisini temsil eden birisi olduğum için muhalif bir yapı gibi gözüküyorum ama buralardan birilerinin bakması lazım. Güzel şeyler insan için zaten güzeldir. Bunun için teşekkür eder, ‘Allah razı olsun’ deriz. Ama kötü olan bir şey için razı edemeyiz. Güzelliğin sesi, mutluluğun sesinden daha fazla çıkmaz. Bu insanı bir şey. Ülkedeki okullar, eğitim malumunuz bir çok şey yapılmak isteniyor. Her yıl yeni sistemler geliyor. Milli Eğitim diye bir şeyimiz yok artık. Böyle pille çalışır gibi. Bir pil ömrü kadar bir proje geliyor, bitiyor. ‘Hadi yenisini takalım, yenisine bakalım’ oluyor. Dolayısıyla bir süreklilik yok. Daha düne kadar malum bugün ülkenin başına bela olmuş bir örgütten bahsediliyor. Ben taa Almanya’daki yıllardan beri çok rahmani olduklarını düşünmedim. Onlar hakkındaki fikrim de hiç değişmedi. Bugün de aynı yerdeyim, o gün de aynı yerdeydim. Şimdi bunların çocukları veyahut da bunların yetiştirdiği eğitim kurumları ülkenin başına bela oldular. Ben şunu düşünüyorum yapılması gereken; fukara devlet olmaz. Devlet okulunu, eğitimcisini yapabilecek güçtedir. Devlet üç şeyi özel sektöre bırakmaz. Birincisi eğitim, ikincisi sağlık, üçüncüsü milli güvenlik. Bu sacayağı gibidir. Bunun üzerine devlet çay fabrikası işletmez. Devlet şeker fabrikası, ayakkabı fabrikası üretmez. Bu ticari bir şeydir. Bunu özel sektör yapar. Devletin kurumları bunları denetler. Hatta hep kar eder. Vergisini alır, onlar karlılıklarından vergisini alır. Devlet ana okulunu yapar, devlet öğretmenlerine 3-5 bin lira maaş verirse bugün özel okul kalmaz. Size ilginç bir şey söyleyeyim; geçenlerde biliyorsunuz bunu, LYS ve YGS’de bir kızımız ve bir oğlumuz Güneydoğu’dan Türkiye birincisi oldular. Ve hayatlarında hiç kursa gitmediler. Bu da ayrı bir durum. Siz çocuğunuzu bugün İstanbul’da 60 bin dolara yıllığı olan okullara veriyorsunuz. Eğitim seviyesi en üst düzeyde, 5 yıldızlı okullar. Hizmet, beslenme, her şeyin sağlıklısı, planlandığı şekilde gidiyor. Bunlar birinci olamıyorlar. Bu çocukları geçebilen dağda çobanlık yapan birisi var. Bu çok inandırıcı gelmiyor bana. Bu yine ülkenin milli eğitimin yanlış bir politikası olarak geliyor. Başka bir şey empoze ediliyor insanlara. Yapılması gereken bence, sağlık, eğitim ve milli güvenlikte devlet bunun için gerektiğinden fazla yatırımları da yapmalı. Şu anda biliyorsunuz askeri araziler de boşaltılıyor, şehir içlerinden çekiliyor. Bunların raht alanlarına dönüştürülmemesi benin naçizane önerimdir. Buralarda kamu kurumları oluşturulsun. hastaneler, okullar. Ve artık çocuklarımızı çakma, merdiven altı din öğreticilerinden, tarikatlardan, cemaatlerden kurtarsınlar. Milli bütçeden en büyük payı alan Diyanet İşleri Başkanlığı 100 binin üzerindeki eğitim ordusuyla birlikte Milli Eğitim ile entegre çalışma başlatsın, Kur’an-ı Kerim’i de, Milli Eğitim devlet eliyle öğretsin, dini de devlet eliyle öğretsin. Ve devlet düşmanı vatan hainleri oluşmasın din adına. Hala merdiven altlarında, çakma tarikatlarda dini aratmasınlar insanlara.

Çocuklara gelelim ve son sözlerinizi alalım...

İki çocuğum var. Bir tanesi lise ikinci sınıfa gidiyor. Bir tanesi de bu sene orta sona (8. sınıfa) gidiyor. İnşallah onlar da ileride iyi bir üniversite kazanır ve iyi bir birey olurlar.

İnşallah. Size de muvaffakiyetler diliyoruz. Ailenize ve çocuklarınıza da başarılar diliyoruz. Teşekkür ediyoruz.

Ben de teşekkür ediyorum.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg