Gurbetteki Memleket: Kuyudüzü

Göç, bu coğrafyanın kaderi. İnsan toplulukları asırlardır savaş ve ekonomik zorluklar başta olmak üzere muhtelif sebeplerden ötürü coğrafyanın bir tarafından bir tarafına göç ediyorlar. Bunların bazıları göç ettikleri yerden bir süre sonra başka yerlere... Bazı yerler göç vermiş, bazı yerler göç almış. Vermeye ve almaya da devam ediyorlar.

Gurbetteki Memleket: Kuyudüzü
Gurbetteki Memleket: Kuyudüzü Admin
Advert

Düzce’nin Gölyaka ilçesi ve köyleri de uzun zamandır göç alan bölgelerden biri. Konunun bizi ilgilendiren tarafı, bölgeye göç edenlerin tamamı Trabzon’dan gelenler. Daha da ilginç olan, 100 yıllık bir geçmişi olan bu göç hikâyesinin kahramanları aradan nesiller geçmiş olmasına rağmen geldikleri yerlerdeki kültür ve yaşam biçimlerini büyük ölçüde koruyor olmaları.

Biz de Gölyaka’nın Kuyudüzü köyünde (yeni statüyle mahallesinde) yaşayan akraba ve komşularımızı bulduk ve dergimize konu edelim istedik. Kuyudüzü’nde yaşayan emekli öğretmen ve Kuyudüzü Çevre Kalkındırma Derneği Başkanı Cemil Şener’le bir röportaj yapıp ayrıntıları sizlere aktarmak istedik. Cemil Şener ile röportaj yapmamızın sebebi sadece dernek başkanı olması değil, kendisi bölgenin tarihçesini arşivlerden araştırıp insanların bilgisine sunmuş bir hemşehrimiz.

- Cemil hocam, sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

- İsmim Cemil Şener, emekli öğretmenim. Düzce Gölyaka ilçesi, Kuyudüzü köyündenim. Köyümüz Karadeniz kökenli insanların yaşadığı bir köydür. İnsanlarımızın büyük çoğunluğu Trabzon'dan, özellikle Şalpazarı ve Beşikdüzü'nden gelmişler. Hemen komşusu olan Görele'nin Çavuşlu tarafından gelenler de var. Kuyudüzü köyü 1900 yılının başlarında kurulmuş. Yaklaşık kırk civarında sülale buraya gelmiş gitmiş. Bunların içinde yerleşik olarak kalan var fakat gelip de diğer yerlere, Sakarya'ya, Akyazı'ya gidenler olmuş.

- Kurulmuş derken, buralar daha önce boş muymuş yoksa başkaları varmış da onlardan mı almışlar?

- Düzce'nin bu kesimine 1864 yıllarında Rusya'da olan tacizden dolayı Kafkasya'dan Abazalar, Çerkezler gelip yerleşmiş.

- Devletin iskan politikasıyla mı olmuş yoksa insanlar kendi istekleriyle mi gelmişler?

- Bu insanlar Osmanlı'ya sığınınca devlet bunları değişik yerlere yerleştirmiş. Karadeniz'den gelince buralarda boş buldukları yerlere yerleşiyorlar. Gözlerine kestirdikleri arazilere geliyorlar, yavaş yavaş ormanları açarak mısır yetiştiriyorlar, çeşitli şekillerde geçimlerini sağlıyorlar. Daha sonraları Karadeniz kültüründen gelen fındık fidelerini alıp geliyorlar ve buralara fındık bahçeleri yapmaya başlıyorlar. Bu söylediğim yıllar 1895 yılından sonra olan şeyler.

93 harbinden dolayı değil, ekonomik sebeplerden...

- Yani 93 harbi dediğimiz savaştan sonraki yıllar.

- Evet, ancak Kuyudüzü'ne 93 harbi nedeniyle göç yok. Araştırıp anladığım kadarıyla daha çok ekonomik nedenler zorlamış.

- İlk olarak kimler, nereden gelmişler?

- Şalpazarı Turalıuşağı köyünden Şüküroğulları sülalesinden bir aile gelmiş. Ondan sonra buraya göçler başlamış. Daha evveline gidersek, Osmanlı döneminde ormanlardan ağaç kesilip İstanbul'a götürülürmüş. Giresun'dan buraya çalışmak amaçlı, ormanlardan ağaç kesmek için gelenler olmuş. İlerleyen yıllarda başta soyadı Şirin ve Çolak olanlar olmak üzere kırkın üzerinde sülaleden aile gelip yerleşiyor. Kimi kalıyor, kimi gidiyor.

- Bahsettiğiniz zaman dilimi bir asırdan fazla ama şiveler yine aynı, kültür asimilasyonu yaşanmamış. Bu nasıl sağlanmış?

- Büyüklerimiz memleketle bağı koparmamış, sık sık gidip gelmişler. Akrabalık bağları kopmamış, kız alıp vermeler olmuş. Burada “Nerelisin?” diye sorulduğunda “Memlekettenim” derlerdi. Memleket denildiği zaman da Trabzon anlarız. Ancak ikinci, üçüncü nesile doğru insanlar Trabzon'u unutmuş fakat kültür bozulmamış. Eskilerimizde kadınlarımız beline kuşak takar altına peştemal, erkeklerde zıpka denilen pantolonlar giyilirdi.

Bizim çocukluğumuzda şivemiz tamamen memleket şivesiydi ama okullaşma, öğrenim, şehirle tanışma ve dışarıya açılmanın etkisiyle İstanbul ağzını almaya başladık. Fakat büyüklerimizin tamamı, gençlerimizin bir kısmı hâlâ o şiveyle konuşur.

Kültürümüzü koruyoruz

- Folklör ekibiniz var, böyle bir şey olduğuna göre çocuklar heves ediyor olmalı.

- Düğünlerimiz Karadeniz usulü yapılır ve kemençe, davul zurna eşliğinde horon oynanır. Önceleri başka oyun oynanmazdı. Daha sonra çiftetelli gibi oyunlar da eklendi. 2009 yılında köyümüzün gençleriyle bir toplantı yaptım ve “Düğünlerimizde horon oynuyoruz ama bir kurs açıp ekip oluştursak gelir misiniz?” dedim. Kabul ettiler. Halen sosyal tesis olarak kullandığımız bina eskiden ilkokuldu. Öğrencilerle kapı pencere bulduk, belediyenin yardımıyla boyasını yaptık. Halk Eğitim’le iletişim kurdum, hoca buldum. Ekibimizin ismini “Kuyudüzü Karadeniz Erkek Horon Ekibi” koyduk. Böylece Düzce’de horon oynayan ilk ekibi biz kurmuş olduk. Fakat tabii ekibimizden kimi askere gitti, kimi okula gitti, kimi evlendi ve dolayısıyla dağılma oldu. Daha sonraki yıllarda köyümüze muhtar olan Halil Düzen’in bu işlere meraklı olmasının sayesinde yeniden gündeme geldi. Gençlerimiz de kursun tekrar açılmasını talep edince Muhtar Halil’in katkılarıyla ekibi yeniden oluşturduk. İki yıldır çalışmalar devam ediyor. Bir büyükler kategorisi, bir de ortaokul düzeyindeki gençlerden oluşan ekipler var. Büyükler ekibimiz yarışmalara katılıyor. İki yıl önce Düzce il birincisi oldular. Minikler kategorisinde de kız horon ekibi, erkek horon ekibi olarak iki ayrı ekibimiz var, çalışmalarına devam ediyorlar. Devletin merasimlerinde, düğünlerinde davet ediliyorlar, kültürümüzü tanıtıyorlar. Karadeniz kanallarına davet ediliyor ekibimiz. Bu yıl 23 Nisan'da Kanal 28 davet etti, oraya katıldık, yaklaşık dört saat boyunca Düzce'yi ve Gölyaka'yı tanıtmış olduk.

- Başkanı olduğunuz Kuyudüzü Çevre Kalkındırma Derneği’nden bahseder misiniz? 

- Derneği 2016’da kurduk. Kuruluş amacımız gelenek ve göreneklerimizi araştırıp kültürümüzü yaşatmak. Hep deriz ki “Geçmişi olmayanın geleceği de olmaz” Ben bu düşünceye çok itibar ederim. Çevremizdeki insanların geçmişleriyle bağlarını koparmamaları için uğraşıyoruz. Bu vesileyle 2007 yılında buraya gelen sülaleleri araştırdım. Sonra kuyuduzu.net internet sitesini açtım. Bu sitede gördüğünüz her şey benim elimden çıkmıştır. Araştırdığım her şeyi, Karadeniz'den gelen ailelerin hanelerine kadar buraya ekledim. Kültürümüzü, Karadeniz bağımızı korumaya çalışıyoruz. Internet vasıtasıyla bunları gören Trabzonlu akrabalar için buluşma vesilesi oldu bu. Benim aracılığımla oradan yazışmalar yaparak görüşenler oldu. İşte derneğimiz de buna ilaveten insanlar arasındaki bağı güçlendirmek, çevremizin güzelleşmesi için gayret etmek, insanların daha rahat kalkınmasına yardım etmek için bu derneği kurduk.

1964 yılında Düzce Ovası'nda bir sel oldu. Sel vesilesiyle köyümüzden Almanya'ya çok sayıda kişi gitti. Onların ikinci, üçüncü nesilleri Almanya ve Avusturya'da yaşamaya devam ediyorlar. Geçim sıkıntısı nedeniyle 70'li ve 80'li yıllarda Adapazarı'na çok göç oldu köyümüzden. Onlarla bağımız devam etsin, köyümüzden ayrılmış insanlarla, akrabalarımızla bağımız devam etsin diye bu dernek var.

- Burada geçim daha çok fındığa dayalı görünüyor. Diğer geçim kaynakları neler?

- Köyümüzün iki kilometre aşağısındaki Düzce Ovası’nda tarlası olanlar tarımla uğraşıyorlar. Şeker pancarı, mısır ve buğday üretiyorlar. 175 haneli bir köy burası, 40-50 hanenin ahırında hayvan var. Bunların birkaç tanesi ticari amaçlı besliyor.

- Kuyudüzü köyü diyoruz ama burası resmi statüde mahalle diye geçiyor, değil mi?

- 2007 yılında Gölyaka'yı mahalle yapmak için bir müracaat oldu, referandum yapıldı, halkımız mahalle olma kararı aldı. 2008 yılında da resmi olarak mahalle oldu. Biz ağız alışkanlığıyla köy diyoruz ama halen Gölyaka ilçesinin bir mahallesidir.

Yüksek okulun getirdikleri

- Kuyudüzü’nde bir de yüksek okul var. Ne zaman açıldı? Burada olumlu olumsuz değişimlere sebep oldu mu?

- Meslek Yüksek Okulu 2006-2007 yılında açıldı. Düzce Üniversitesi açıldıktan sonra çeşitli yerlerde ona destek amaçlı iki yıllık yüksek okul açıldı. Bizimki de o döneme rastlar. Dört-beş branşta eğitim veriyor. Okulun tabii faydaları oldu. Bizde eğitime pek önem verilmiyor ve ben eğitimci olduğum için bundan biraz muzdaripim. Buraya dışarıdan, uzak illerden öğrenciler geliyor. Demek ki bu önemli bir şey. Orada okuyanları gördükçe bizim çocuklarımız da okumak istedi. Taban olmadığı için üniversiteye giden öğrencimiz az. Fakat bu yıl iki yıllık okula giden öğrencimiz çok. İstiyoruz ki Gölyaka’ya bir de fakülte gelsin.

- Trabzonluların yerleştikleri köy sadece Kuyudüzü değil sanırım, civar köylerde de benzer bir durum var mı?

- Kuyudüzünün batısında Gümüşova’ya bağlı Yıldıztepe, Ardışdibi, Dereköyü var. Bunlar nüfusu tamamen Karadeniz'den gelen köyler. Bizim güneyimizde kalan Kardüz Dağı’nın yamaçlarına doğru köylerimiz var. Saçmalıpınar Köyü, büyük bir köy. Buranın tamamı Karadeniz kökenli. Onun komşu köyü var, Yunus Efendi Köyü. Burası da Akçaabat ağırlıklı, Trabzon'dan gelen insanların olduğu bir yer. Alt tarafında Asma Köyü var. Buranın Gökçedere denilen bölümü Ordulu. Bakacak Köyü de aynı şekilde Ordulu. Çınardüzü Köyü var yine, tamamen Karadeniz'den gelmiş. Kuyudüzü ile ortak olarak Şalpazarı'ndan gelmiş bir köy.

- Trabzonlular geldiğinde burada Çerkez ve Abazaların yaşamakta olduğunu aktardınız. Bu topluluklarla bizimkilerin diyalogları nasıl gelişmiş ve halen ne durumda?

- Düzce kozmopolit bir yer. İlk zamanlarda bazı çekişmeler olmuş. Onlar kendi kabuklarında içe kapalı yaşamayı tercih ediyorlar. Bizim Karadeniz insanı daha geniş, daha hoşgörülü. Günümüze doğru geldikçe kültür etkileşimleri artmış. Biz onları hep dost olarak, iyi insanlar olarak görmüşüzdür, onlar da bizi öyle kabul etmiş. Buraların daha iyi kalkınması, daha iyi gelişmesi için el ele vermiş bir toplum olmuşuz.

Efteni gölü ve kuş cenneti

- Buraların geleceğini nasıl görüyorsunuz? Sonuçta şehirleşme yayılıyor, burada da öyle bir tehlike var mı?

- Bazı insanımız köyümüzün gelişmesini isterken bazıları böyle kalmasını istiyor. Ben de zaten dağlık bir alanda olan köyümüzün doğal kalmasını isterim. Fabrikaların kurulmamasını, insanların nefes alabilmesini isterim. Aşağıdaki Yazıpınar Köyü'yle aramızda meramız vardı ancak depremden sonra oraya konutlar yapıldı, orası elimizden gitti. Üst tarafımızda Abazaçimen dediğimiz küçük bir göl ile aramızda küçük bir alanımız var. Benim dileğim, Düzce Belediyesi tarafından o alanın koruma altına alınıp şenliklerin, festivallerin yapılabileceği bir alan olarak kullanılması. Özel bir şahsın eline geçip de talan edilmesini istemem. Ama tabii buna ters bakan insanlar da var, Abazaçimen'in doğal kalması gerektiği fikrini yeni yeni yerleştirdik.

- Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

- Burada bir de kuş cennetimiz var. Efteni Gölü, devlet tarafından koruma altına alındı ve kuş cenneti olarak ilan edildi. 1840'lı yıllarda Efteni Gölü 10 kilometreye 8 kilometre çapında büyük bir gölmüş. Şimdiyse doğru düzgün su görünmüyor içinde, her tarafı sazlık olmuş.

1965'lerde çok yağmur yağınca gölden taşan sular köyleri basardı. Bunun önüne geçmek için göle su taşıyan ufak akarsuların yollarını derinleştirerek, gölü bypas ederek denize bağladılar. Ondan sonra göl kurudu ve bu hali aldı. Gölde yeterli su varken buraların iklimi de daha ılımandı. Şimdi yeniden gölü canlandıralım diye bir gayretimiz var. Muhtarımız da özel olarak resmi başvuru yaptı, bekliyoruz.

Eskilerimiz yöresel eşyalarımız olan dırmaç, çul ve dastar dokuması yaparlardı. Şimdi köyde bu işi yapan sadece bir kişi kaldı. Dernek olarak bu kültürel değerlerimizi de yaşatmak için gayretimiz olacak.

NOT: Bu röportaj TRABZON Life Dergisi'nin 5. sayısında yayınlanmıştır.

Trabzon Düzce Göç Kuyudüzü Gölyaka Şalpazarı
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg