Ahmet’in hikâyesi, toplumun hikâyesi olmalı
Bülent Şirin

Ahmet’in hikâyesi, toplumun hikâyesi olmalı

Advert

Son olarak kaleme aldığımız “Eleştiri en büyük destektir” başlıklı yazımıza, çarpıcı olduğunu düşündüğümüz bir yaşanmış hayat hikâyesinden örnek verelim:

Hikâyemiz yaklaşık 20 yıl önce geçiyor.

Ahmet, küçük bir işletme açmış, imalat sektöründe faaliyet göstermektedir. Arkadaşlarından biri, Ahmet’i çekememekte ve her fırsatta iğneli konuşmalarla kendisini rahatsız etmeye çalışmaktadır. Ahmet bu durumun farkındadır ama bozuntuya vermemekte, arkadaşını idare etmeyi tercih etmektedir.

Bir gün arkadaşı Ahmet’in işyerine gelir ve yaptığı işlerle ilgili sorular sormaya başlar. Ürettiği mamulün maliyetiyle satış rakamları hakkında “ticari sır” mahremiyetine girecek sorulardır bunlar. Ahmet hepsini serinkanlı bir şekilde cevaplar, sonunda da arkadaşından şu cevabı alır: “Öyleyse sen boşuna çalışıyorsun

Altın vuruş gerçekleşmiştir. Ahmet’in yaptığı iş aşağılanmış, canı yakılmıştır.

Ahmet bu vuruştan rahatsız olmasına olur, o da bu toplumun bir ferdidir nihayetinde. Fakat arkadaşı çıkıp gittikten sonra hesap kitap yapar ve gerçekten boşuna çalıştığını fark eder. Tipik bir imalatçı psikolojisi tuzağına düşmüş, harala gürele çalışır ve siparişleri zamanında yetiştirmeye gayret ederken maliyet muhasebesinde ipin ucunu kaçırıvermiştir. Hele dönemin enflasyonist ekonomik ortamını düşündüğümüzde bu son derece tehlikeli bir durumdur. Ahmet derhal gerekli müdahaleyi yapar ve vaziyeti kurtarır. Belki de uçurumun kenarından dönmüştür. Hazımsız arkadaşı bilmeden ve istemeden Ahmet’e büyük bir iyilik yapmıştır, hem de tam tersi bir amaç güderek.

Bu yaşanmış hayat hikâyesinden bence çok önemli dersler çıkarılır. Durumunun kötüye gittiğini fark etmiş iyi niyetli bir arkadaşı Ahmet’e böyle bir uyarı yapabilir miydi? Asla. Ahmet’in kendisine kırılacağını, sinirleneceğini, dostluklarının bozulacağını düşünür ve böyle bir teşebbüste bulunmazdı. Bir çayını içer, ticaretin güzelliklerinden bahseder, “Allah utandırmasın, hayırlı işler bol kazançlar versin” diye bir güzel dua eder ve çıkar giderdi. Ahmet’in iflas edip etmemesi, kırılıp gücenmesinden daha önemli değildi. Dikkat buyurun, burada iki yönlü bir olumsuzluktan bahsediyoruz. Toplum, acı gerçeğin yüzüne vurulmasından bu kadar rahatsız olmasa, iyi niyetli arkadaş da gerekli gördüğü ikazı yapmaktan böylesine çekinmezdi.

Lafa gelince bizim toplumda eleştiriye açık olmayan hiç kimse yoktur. “Yok arkadaş, ben eleştiri meleştiri istemiyorum. Bana hep iyiliklerimi ve güzelliklerimi söyleyin. Tatlı yiyelim, tatlı konuşalım” gibi bir şey diyene rastlayamazsınız. Fakat pratik hayatta durum farklıdır.

Bu, bizim toplumun belki de en ciddi problemlerinden biridir ve her alanda gelişimi aynı derecede engellemektedir.

Ahmet sıra dışı bir tepki vermiş, arkadaşının iyi niyetli olmadığını bildiği halde durumdan ders ve vazife çıkarmış, sonuçta firmasını ve kendisini kurtarmıştır. Ahmetlerin çoğalması, toplumun gerçeklerle yüzleşme korkusunu yenmesi gerekmektedir. Tıpkı Sayın Başkan Muharrem Usta’nın geçtiğimiz günlerde bir panelde isabetle söylediği gibi.

DİĞER YAZILAR
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg