Bir sonraki darbeye kadar
Bülent Şirin

Bir sonraki darbeye kadar

Advert

Böyle süreçlerde hadisenin en sıcak olduğu ilk günlerde yazılan söylenen bazı çok önemli şeyler gümbürtüye gidebiliyor. Sanırım o uzun ve karanlık gecenin ilk sabahıydı, İngiliz Independent gazetesinin deneyimli Ortadoğu muhabiri Robert Fisk’in görüşleri medyaya yansıdı. Fisk, 15 Temmuz akşamı yaşananların darbe olmadığını savunarak, "Asıl darbe önümüzdeki aylar ya da yıllar içinde olacak" dedi.

Türkiye'deki darbe girişimini değerlendiren Robert Fisk, Ortadoğu'nun çöken devletlerle dolu olduğunu belirterek, darbenin bir sonraki darbeye kadar engellendiğini savundu.

Robert Fisk, darbenin başarısız olmasının, ordunun Erdoğan'a sadakat gösterdiği anlamına gelmeyeceğini söyledi.

15 Temmuz akşamı yaşananların Ortadoğu'daki sınırların ve devletlerin çökmesi ile bağlantılı olduğunu kaydeden Fisk, istikrarsızlığın bölgede yolsuzluk kadar yaygın olduğunu belirtti.

Fisk, ABD'nin seçilmiş hükümete destek açıklamasında bulunduğunu ancak 2013'te Mısır darbesinde olduğu gibi darbenin başarıya ulaşması durumunda Erdoğan'a da Mursi gibi davranılacağından emin olunması gerektiğini vurguladı.

Erdoğan'ın Putin'den özür dilemesi ve Netanyahu ile arasını düzeltmesinin, orduya güveninin bitmesiyle kıyaslanamayacağını savunan Fisk, "Bu durumda konsantre olman gereken daha ciddi meseleler vardır" dedi.

Fisk, ordu içinde darbe yapmaya niyetlenen askerlerin, Erdoğan'ın ülkelerini yok ettiğini düşünenlerin çok küçük bir kısmı olduğunu da ileri sürdü. Fisk, 15 Temmuz'un darbe olmadığını savunarak, "Gelecek ay ya da yıl içinde başka bir için hazır olun" ifadeleriyle sözlerini noktaladı.

****

Robert Fisk’in dost ya da düşman olduğunu tartışmayı bir kenara bırakalım ve serinkanlı bir şekilde düşünelim. Söz konusu Ortadoğu ülkelerinin 100 yıl önce nasıl kurulduğunu ve günümüze kadar nasıl yönetildiklerini biliyoruz. Ülkede yaşayan insan toplulukları homojen değillerdi, homojen olmadıkları gibi bir arada yaşama pratiği konusunda en ufak bir kültür ve birikimleri yoktu. Onları bugüne kadar bir toplummuş gibi gösteren, başlarındaki demir yumruk yönetimiydi. Ortada bir problem yokmuş gibiydi. Ne zaman ki ulus-devlet modeli çözülmeye başladı, işte o zaman kendisi ve dışındakileri bir bütünün parçaları gibi görmeyen topluluklar birbirine girdi. Hem de ne girme… Her gün onlarca, yüzlerce kişinin hayatını kaybettiği saldırılar gerçekleşmeye başladı. Ortadoğu’nun son durumu herkesin malumu.

Bütün bu olup bitenlerin, sırf dış güçlerin insiyatifiyle gerçekleştiğini düşünmek doğru değildir. Yukarıda ifade ettik, söz konusu ülkelerin toplumları dini ve etnik açıdan hiç homojen değildir (Kürt, Arap, Türkmen, Şii, Sünni…) ve bir arada yaşama pratikleri bulunmamaktadır. Baskı yönetimi bir şekilde ortadan kalkınca ya da zayıflayınca olanlar olmuştur. Yani o malum dış güçlerin oyun oynamasına son derece elverişli zeminler vardır.

Türkiye’nin sosyolojik ve demografik yapısı da esasında o ülkelerden pek farklı değildir, yaşanan sıkıntılar da bu yapıdan bağımsız değildir. En fazla “daha hallicedir” diyebiliriz. Bu yüzden, vakit geçirmeden büyük bir “bir arada yaşama pratiği” kültürü ve yeteneği geliştirme çabasına girişilmelidir. Türkiye nüfusunu oluşturan yapıların arasında derin çatlaklar olabilir, fakat bunlar aşılmaz değildir. Dünyada nüfusu yekpare ve homojen bir toplum yoktur. Barış içinde yaşamayı başaranlar sözünü ettiğimiz “bir arada yaşama pratiği”ni oluşturabilmiş ülkelerdir. Yani “biz asla bir arada yaşayamayacak kadar birbirine uzak toplum kesimlerine sahibiz, ya birbirimizi kesecek ya da bölüneceğiz” diye paniklemenin hiç gereği yoktur. Bugün bu durumda olmamızın sebebi, farklılıkların problem değil zenginlik olduğu, barış içinde bir arada yaşamanın mümkün olduğu konusunda hiçbir eğitim çalışması yapılmamış olmasıdır.

Düşünün, darbelere gıkını çıkaramayan bir toplum, 30 yıllık bir rehabilitasyon çalışması sonucu çıplak göğsünü hayâsızca akına siper edecek duruma geldi. 1000 yıldır aynı havayı soluduğu, aynı suyu içtiği insanlarla bir arada problemsiz yaşamayı da pekâlâ öğrenebilir. İşte o zaman dış güç mış güç vız gelir, tırıs gider.

Tabii bir gerçeği daha atlamamamız gerekiyor: Şu anda Türkiye'de imparatorluklara başkentlik yapmış benim bildiğim beş tane şehir var. Daha da fazladır belki. O devletlerin yıkılıp gitmiş olması bir şey değiştirmiyor, devlet aklı kuşaktan kuşağa, zamandan zamana tevarüs ediyor. Bunu da şimdilik bir kenara not edelim.

DİĞER YAZILAR
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg