İç barış, hemen şimdi!
Bülent Şirin

İç barış, hemen şimdi!

Advert

Önce Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’ye teşekkürle söze başlayalım. Genel başkanın ve parti teşkilatının o en karanlık gecenin ilk saatlerinden başlayarak takındığı tutum, geçen pazar günü Taksim’de gerçekleştirilen miting gerçekten takdire şayandır. Diğer parti mensuplarının da katılımıyla Türkiye’de bir ilk gerçekleşmiştir, bu son derece önemli bir olaydır.

Kılıçdaroğlu’nun konuşmasında söylediklerine, meydandan yükselen bazı çatlak seslere takılmak içinde bulunduğumuz ahval ve şeraitte anlam taşımamakta, taşımadığı gibi ülkenin rotasını çevirmesi gereken olumlu istikamete fayda getirmemektedir.

Gerçekleri konuşmak lazımdır, Türkiye’de toplumun ana akımları arasında ciddi bir zihinsel yarılma mevcuttur, bu yarılmanın dünden bugüne giderilmesi mümkün değildir. Bu minvalde CHP tabanının olaylara diğer partilerin tabanıyla birebir aynı gözle bakması beklenmemelidir. Kaldı ki bir lider tabanına hitap ederken, söylenmesi gereken/duyulmak istenen arasında bir denge tutturmak durumundadır. Bu oran, içinde bulunulan vaziyetin nitelik ve hassasiyetine göre değişir. Aynı cümleden olarak, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı’nın davetine uyarak Beştepe’ye gitmesi de “N’oooldu? Hani gitmeyecektin?” demenin bu ülkeye faydası olmadığı gibi zararı vardır.

Sözünü ettiğimiz zihinsel yarılma, bir yalan haberin (şu kafa kesme (!) ameliyesinden bahsediyoruz) bir anda onca vahşetin önüne geçivermesiyle kendini göstermiştir. Demek ki toplumun ciddi bir kesiminde bu haberin doğruluğunu yanlışlığını araştırmaya bile gerek görmeden anında inanmaya hazır bir alıcı kitlesi vardır. Haber yalanlandıktan sonra 10 gün geçmiş olmasına rağmen bir profesörün gerçekmiş gibi olayı gündeme getirmesi de durumun vahametini göstermektedir. O kadar farklı bir dünyada yaşamaktadır ki, yalan çıktığından haberi bile yoktur. Deli değildir ya kadın…

Yukarıda bahsini ettiğimiz “toplumun ana akımları”ndan başlıca ikisi, Sünnilik ve Aleviliktir. Bu iki güçlü nehir bin yıldır bu ülkede akıp gitmekte, geçtiği toprakları sulamakta ve beslemektedir. Birinin havzasından beslenenlerin diğerinden beslenenleri yok sayma, susuz bırakma, bu ülkeden kazıma, nehrin yatağını değiştirme, diğerinin üstünde hâkimiyet kurma çabaları her daim son derece olumsuz sonuçlar vermiştir. Geçmişte farklı zaman dilimlerinde her iki nehir yatağıyla da oynanmıştır; sonuçları kısa, orta ve uzun vadede bu ülke için çok ağır olmuştur. Bugün yaşadığımız ağır bunalım da bunlardan birinin sonucudur, açıklaması çok uzun sürer. Belki başka bir yazıda…

İki nehri birleştirelim, aynı yatakta birlikte aksınlar, daha güçlü olsunlar” diye bir şey yok. Bu hem mümkün değildir hem de iyi bir şey değildir. Bırakın ikisi de kendi mecralarında özgürce aksın, havzalarını beslesin. O havzalardan beslenenler, bir daha rahatsız edilmeyeceklerinden emin olsunlar.

Bu yarılmanın tamirinde görev başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere bütün partilerden siyasetçilere, daha sonra diğer kurum ve kişilere düşmektedir. Sanıldığı kadar zor değildir. İmkânsız hiç değildir. Bu ülke insanı Alevisiyle Sünnisiyle bu irfana sahiptir.

Bu iki ana damarın birbirine bu kadar uzak düşmüş olması, büyük ölçüde birbirlerini tanımak yerine ön yargıları beslemekten kaynaklanmıştır. Ciddi ve yoğun bir çabayla çok da uzak olmayan bir gelecekte bu problemin üstesinden gelinebilir. Bakınız, darbeler karşısında gıkını çıkaramayan bir toplum, 20-30 yıllık bir enformasyon süreci sonucu mermiye kafa atacak, tankın önüne yatacak, F-16’nın üzerine atlamaya kalkacak kadar sivil bilince sahip hale geldi.

Sosyal barış da pekâlâ mümkün. Yeter ki gerekli gayret sarf edilsin.

 

DİĞER YAZILAR
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg