İyi gün taraftarlarına nasıl davranmalı?
Bülent Şirin

İyi gün taraftarlarına nasıl davranmalı?

Advert

Yeni stadın açılış maçına gidemedik, dolayısıyla tarihe tanıklık edemedik. Ama olsun, ben rahmetli babamla 30 Mayıs 1976 günü o zamanki adıyla Trabzon Şehir Stadı’nda yol tarafındaki kale arkasındaydım. Belki ben de bizim uşağı yakın gelecekte şampiyonluk maçına götürürüm.

Açılışa gidemeyince, biz de maçları seyrettiğimiz mekân olan Bera Cafe’nin yolunu tuttuk. Yolda giderken biraz endişeliydim. Küçük bir mekân olan o yerde Trabzonspor’un en kötü zamanında bile 10-15 kişi bulunuyordu. Trabzonspor iki maç arka arkaya kazanınca iyi gün dostları ortaya çıkacak ve biz gidene kadar orada belki de yer kalmayacaktı. Bu da Trabzonspor’un hiçbir maçını ıskalamayan birisi için öfkelenmeye yeter de artardı. Yazının ilerleyen bölümlerinde anlatacağım hikâyenin zihnime kazınmışlığı, endişe ve öfkemi yenmemi sağlamıştı şükürler olsun. Mekânda yer bulmakta güçlük çekseydim bile bundan şikâyet etmeyecektim.

Fakat Bera Cafe’de bizi tatsız bir sürpriz bekliyordu. Bırakın izdihamı, bizim gibi müdavimler bile ortada yoktu! Tanımadığımız üç-beş kişi, o kadar. Müdavimlerin bir kısmının Trabzon’a maça gittiğini mekân sahibi arkadaştan öğrendik. Anlaşılan geri kalanı da başka yerlerde izlemeyi tercih etmiş, böyle sevimsiz bir durumun ortaya çıkmasına sebep olmuştu.

Durup düşündüm: Şimdi iyi mi olmuştu yoksa kötü mü? İyi gün dostları diye tanımladığımız Trabzonsporlular orada olsalardı coşku ve keyif daha yüksek olmaz mıydı? O insanlara “Ne oldu? Biz buralarda garip garip maç seyrederken siz alakasız yerlerde keyif çatıyordunuz. Şimdi mi taraftar olduğunuz aklınıza geldi?” şeklinde bir yaklaşımla çıkışmak onları iyi gün dostu olmaktan vazgeçirir miydi? Bilinçli taraftar kimliğini kazanmalarına katkı yapar mıydı? Akılları başlarına gelip, “Doğru söylüyor(lar). Bizim bugüne kadar yaptığımız yanlıştı. Takım kötü giderken boş verdik, düzelmeye başlayınca taraftarlığımızı hatırladık. Yazıklar olsun bize. Bugünden tezi yok, derhal biz de iyi taraftar olacağız ve takımımızı en kötü zamanında bile yalnız bırakmayacağız” der mi(iydi) bu arkadaşlar?

Bakınız, yeni stattaki ilk maça 33 bin taraftar geldi. Bu hiç de fena bir rakam değildir. Elbet bu 33 bin kişinin hatırı sayılır bir kısmı kötü günde takımını yalnız bırakmış olanlardır. Peki, gelmeseler daha mı iyi olacaktı? Stat boş kalmayacak mıydı o zaman?

Camiada taraftarlık bilincinin yükselmesini, aidiyet duygusunun gelişmesini benden fazla kimse isteyemez. Yıllardır bu konular üzerine kafa patlatıyor; Dede Korkut gibi boy boyluyor, soy soyluyorum. Her hal ve şartta takımını destekleyen taraftarla –yukarıda iyi gün dostu diye tanımladığımız- hassasiyeti düşük taraftar elbette bir olamaz. Bu yaklaşım zaten hakkaniyetle bağdaşmaz.

Amma ve lakin… Bilinç ve aidiyet kazandırmak da insanları itip kakmakla, bu eksikliklerini kafalarına kakmakla olmaz.

Yazının başında sözünü ettiğimiz hikâyeyle bitirelim. Konuyla bire bir örtüşmese de son derece çarpıcı ve daha geniş kapsamlı bir örnek bu.

1994’te Aston Villa’yı elediğimiz zaman Trabzon’da büyük kutlamalar yapıldı, doğal olarak. Biz sonradan öğreniyoruz ki, o gece kutlamalara katılmak için Rize’den de Trabzon merkeze gelmek isteyenler olmuş. Bunların arasında Trabzonsporlular olduğu gibi İstanbul takımı taraftarları da varmış ve kendilerini Trabzon’a sokmamışlar. Ya da kutlamalara katılmalarına engel olmuşlar. Onlar da buna haklı olarak çok kırılmışlar. Elbette ki sevimsiz ve yanlış bir davranıştı bu. Sıcak bir şekilde karşılansalar, hep birlikte kutlama yapsalar adamlar belki de “Ne işim var benim İstanbul takımıyla, haburda bizim takım varken” deyip Trabzonsporlu olacaktı. Pekâlâ mümkündü ve başka bir takımın taraftarıyken sonradan nadim olup Trabzonspor’a dönen çok sayıda Rizeli dost tanıyorum.

 Böyle davranıldı da ne oldu, Trabzonspor mu büyüdü? Trabzonspor’a olan sevgi mi arttı yoksa antipati mi çoğaldı?..

Herkese mavi boncuk dağıtacak, elinden gelse Trabzonspor’u bir kaşık suda boğacak kesimlerle dost olmaya çalışacak halimiz tabii ki yoktur. Fakat gaflete düşmüş Trabzonsporluları ve aslında Trabzonsporlu olmaları gerektiği halde Trabzonsporlu olmayanları doğru yöntemlerle doğru yola sevk etmek en önemli görevlerimizden biridir. Güçlü olmak gerekiyorsa böyle olunur. Gereksiz yere düşman kazanarak, hâtta dostu da düşman yaparak değil.

DİĞER YAZILAR
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg