Asıl kime ayıp ediyorsunuz efendiler!
Bülent Şirin

Asıl kime ayıp ediyorsunuz efendiler!

Advert

Bizim toplumun zaman kavramına bakışı biraz tuhaftır. Hayatın şartları zaman içinde sürekli gelişir, değişir. Fakat bizim insanımız bu değişen ve gelişen şartları görmeye, kendini ve sorumlu olduğu kurum ya da kitleleri bu şartlara göre hazırlamaya inatla direnir.

Sonra ne olur? O değişen ve gelişen şartlar size iyice zarar vermeye başlar, siz istemeseniz de sizi kendine uydurur. Tabii bir miktar (!) hasarla beraber…

Hemen Trabzonspor özeline gelelim. Çok uzun zamandan beri, görev alan yönetimlerin kulüple ilgili harcamalarında akıl almaz uygulamalarda bulundukları bazen belgelerle ortaya çıkar, bazen söylenti halinde dolaşır. O yönetimin süresi biter, bütün yük yeni yönetimin sırtına biner.

Yeni yönetimin görevi bu yükü paşa paşa taşımaktır, asla ve kat’a eski yönetim(ler)e hesap filan soramaz. Sormaya kalkarsa çok ayıp (!) etmiş olur. Hele yasal yollara başvurmak, konuyu mahkemeye taşımak ayıp kavramıyla bile açıklanamaz.

Mahkeme dediğiniz kurum işgal kuvvetlerinin mahkemesi değildir. Üzerinde yaşadığımız, hür vatandaşları olduğumuz devletin, kişiler ve kurumlar arasındaki anlaşmazlıkları çözmek için görev yapan müesseseleridir. Bir kişi ya da kurumun, bir başka kişi ya da kurumdan hakkını karşılıklı diyalogla alamadığı halde o yasal kuruluşa başvurması nasıl ve neden ayıp oluyor? Trabzonspor özelinde; gelen har vuracak, giden harman savuracak, ondan sonra gelen ortalığı toplayacak. Öyle mi?

Hadi şimdilik bu yükün altına girmeye talipli birileri çıktı. Günün birinde çıkmazsa ne olacak? Soruyorum, ne olacak?.. Bu pekâlâ mümkündür. 1989’daki “adaysız” kongreyi hatırlıyor musunuz? Nereden hatırlayacaksınız, Google bile zor hatırladı sorduğumda. Henüz son şampiyonluğun üzerinden beş sene geçmiş, camia “ha bu sene olduk, ha gelecek sene olacağız” modunda hâlâ… Ve bir önceki başkanın “meraklısı varsa buyursun” demesiyle kongreye giden kulüp hiçbir “meraklı” bulamamış, sonunda yalvar yakar mı, rica minnet mi artık nasılsa başkanlık makamını Mehmet Ali Yılmaz’a tevdi etmişti.

Sözünü ettiğimiz hadisenin üzerinden 26 sene geçti. Şükürler olsun ki o kongre Trabzonspor tarihinde acı bir istisna olarak kaldı. Ben o yüzden bu bol adaylı, bol kavgalı, bol gürültülü seçim süreçlerine hiç üzülmüyorum.

Fakat Trabzonspor’un yükü ağırlaştıkça, -neden ağırlaştığını yukarıda vurguladık- tercih önceliği bu yükün altından kalkabileceğine inanılan kişi ve kadrolara veriliyor, diğer hayati faktörler göz ardı ediliyor gibi geliyor bize. Yine şükürler olsun ki Muharrem Usta ve kadrosu hem yükün altından kalkabilecek hem de kulübü yarınlara sağlıklı bir şekilde taşıyabilecek potansiyeli taşıdığı inancını camiaya vermiş durumda.

Başa dönelim. Bu böyle sürüp gitmez. Bir yerden patlar ve patlamanın şiddeti oranında camia zarar görür. Belki de ortada Trabzonspor diye bir şey kalmaz. Abartmıyorum. Eski parayla yarım katrilyon borçtan bahsediyoruz. Öyle biri Mehter marşıyla gelecek, kulübü bataktan batağa sokacak, sonra İzmir marşıyla gönderilecek… Yok öyle şey…

Behemehâl hesap sorulmalıdır. Sadece İbrahim Hacıosmanoğlu yönetiminden bahsetmiyorum. Bunun evveli de var. “Öhöm, takımı şampiyon yapan başkan…” Eee? Sadece takımı şampiyon mu yapmış? Başka ne olmuş bitmiş? Devam eden bir dava vardı, yeni yönetim sağ olsun, “barış ve esenlik” adına onun da icabına baktığını ya da bakacağını açıkladı. Niye? Mahkeme, çok ayıp…

Mahkemeye düşmenin ayıp olduğu dönemler, devlet ile milletin birbirine yıldızlar kadar uzak olduğu dönemlerdi. Posta memurundan bile azar işitiyordu o zamanlar vatandaş. Mahkeme kapısı “düşülecek” yer miydi? Halktan iki kişi, aralarında ne kadar büyük bir problem olursa olsun, mahkeme yine de kapısına gidilmeyecek kadar yabancı, uzak ve zalim bir kurumdu.

Başta dedik ya, bizim insanımız değişen ve gelişen şartları kavramaya ve gereğini yapmaya direniyor diye… Biz hâlâ o zamanlarda yaşıyor gibi bakıyoruz o kurumlara…

Bir soruyla bitirelim: Siz Trabzonspor’un hakkını aramamakla asıl ayıbı bir mağlubiyetten sonra babasının “Oğlum, bu takım bizim kimliğimiz. Yenebilir de yenilebilir de. Sakın üzülme, olur mu?” telkinleri yüzünden ağlamayıp yutkunup duran çocuğa etmiyor musunuz? Bir düşünün bakalım. Hadi babayı boş verin, o zaten acıyı bal eylemiş…

DİĞER YAZILAR
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg