Dernekler artık geçmişten günümüze gelmeli
Bülent Şirin

Dernekler artık geçmişten günümüze gelmeli

Advert

Dernek ve dernekçilik kavramı 30-40 yıl önceye göre tamamen değişti; ancak ahali bunun pek farkında değil. 40 yıl önce hemşehrilerin ağırlıkla gittiği kahvehaneler, o zamanki dernekçilikten beklenenleri karşılıyordu. Neydi o zaman en önemli ihtiyaç? Köklerinden, eşinden, dostundan, toprağından kopup büyük şehre gelmiş bir insanın en acil ihtiyacı neyse o. Başını sokacak bir dam altından sonra kendisi gibi olan insanları bulmak, onlarla bir arada vakit geçirmek, psikolojik dayanışma içinde olmak.

Şimdi aradan nesiller geçti. O gelenler yerleşti, iş güç sahibi oldu, kök saldı. Kimse artık kendini sahipsiz, yalnız başına hissetmiyor. Adım başı bir dernek, semt başı öbek öbek yaşayan hemşehri grupları.

Evet, şimdi ihtiyaçlar çok değişti. Nedir onlar? Ticaret yapıyorsa işini büyütmek, çalışıyorsa daha iyi bir pozisyona geçmek, çoluğunu çocuğunu daha iyi bir okulda okutmak, mahkemeye ya da hastaneye düşerse elinden tutacak birini bulmak. Vesaire.

Ancak gelin görün ki, günümüzde hemşehri dernekleri hâlâ 30-40 yıl öncesinin ihtiyaçlarına göre faaliyet gösteriyorlar. Hemen not düşelim: O zamanın ihtiyaçları tamamen ortadan kalkmış değil, elbette hemşehriler toplu bir organizasyonda bir araya gelmekten keyif ve moral bulacaklardır, kendilerini güvende hissedeceklerdir. Fakat artık tek ve en önemli ihtiyaç bu değildir. Düşünün, yüzbinlerce hâttâ milyonlarca (?) hemşehrinin katıldığı Trabzon günlerinden sonra kim, hangi ihtiyacını karşılamış olmaktadır? İş, güç, kariyer, tahsil gibi konularda kimin pozisyonu değişmektedir?

Derneğin bana ne kârı var?

İstisnalar dışında, hitap ettiği kitlelerin derneklere yeteri kadar ilgi göstermediği, etkinliklerine katılmadığı gibi şikâyetler duyulur sık sık. Bu şikâyetleri dernek başkan ve yöneticileri dile getirirler. İnsanlar ilgilenmez, çünkü en önemli soru cevaplanmaz. Açıkça sorulması ayıp (!) olduğu için sorulmaz, dernekçiliğin içinde olanlar da bu soruyu akıllarına getirmezler.

Soru; “Derneğin bana ne kârı var?” sorusudur. Herkesin bu sorunun cevabını bildiği varsayılır ve o yüzden diğer konulara geçilir, hâttâ bu soru çok ayıp sayılır. Hâlbuki dernek yöneticileri hedef kitleye bu sorunun cevabını vermelidirler. Gerçekleştirdikleri olumlu ve faydalı etkinlikleri, yani kime ne faydaları olduğunu anlatmalıdırlar. Bu şekilde daha önce uzak durup da ikna olanlar gelmeye başlayacak, katılımla dernekler güçlenecek ve daha faydalı işler yapmaya başlayacaklar, faydalı işlerin sayı ve kalitesi arttıkça daha fazla katılım olacaktır. Böylece bu kısır döngü kırılacaktır.

Derneklerin süratle günümüz ihtiyaç ve taleplerine eğilmeleri şarttır. Yoksa tabiat boşluk kabul etmez. Bunu ilk akıl eden(ler) ve uygulamaya koyanlar ayakta kalır, diğerlerinin dernek başkanı diye etiket ve unvanları da para etmez.

Yaz ayları gelende... (!)

Bu arada eklemeden geçmeyelim. Derneklerimiz ve yöneticilerinin öncelikle bütün yaz aylarını tatil kabul etme huyundan vaz geçmeleri gerekiyor. Tamam, hepimiz memlekete gidelim, gidiyoruz da ama milyonlarca Karadenizli yaz ayları gelende hep birlikte soluğu memlekette alıp, okullar açılmak üzere geri dönmüyorlar. O eski hayatımızda yaylacılık günlerinde kaldı. Gurbette hayat devam ediyor, dolayısıyla derneklere olan ihtiyaç da...

 

DİĞER YAZILAR
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg