Şehir Kültürü
Ali Kandemir

Şehir Kültürü

Advert

Kültür, köklerini binlerce yıl öteden alır ve bir toplumun kimliğini oluşturur. Şahıs olarak topluluğun içinde yaşamaya devam ederken bu kimliği anlayamazsınız. Başka ülkelerle, milletlerle, kültürlerle,  karşılaştığınızda ancak mensubu olduğunuz topluluğun kültürel farklılıklarını görebilirsiniz.

Toplumsal kimliği bilmeden teorik düzeydeki öngörüleriniz, planlamanız, iyi niyetli de olsa çabalarınız işe yaramaz. Çünkü toplumun algılarını, davranışlarını ve tepkilerini bu kimlik belirler. Bu bakımdan topluma yön verenlerin, özellikle de gelecekte yön vereceklerin içinde bulunduğu toplumun kültürden kaynaklanan özelliklerini ve davranış kodlarını bilmesi gereklidir. Bunun da en iyi yolu toplumun her kesimi ile temas kurmaktır. Bu temas, hem insanları ve toplumu daha iyi tanıma, hem de başkaları tarafından oluşturulmuş söylenceye dayalı görünmez duvarların gerçekte olmadığını anlama fırsatı verecektir.

Toplumun geleceğinde karar vermeye namzet gençlerin toplumu daha iyi tanıyacağı en iyi dönem üniversite çağlarıdır.  Bu bakımdan üniversitelerimizde seçmeli veya zorunlu olarak “şehir kültürü” adlı veya benzer misyona sahip dersler konarak yaygınlaşmalı, mevcutların işlerliği artırılmalıdır.

Üniversitelerimizde şehir kültürüne dair derslerin okutulması gerektiğini bakan olduğu dönemde Sayın Nabi AVCI,  karar verici konumunda çok sayıda akademisyenin olduğu bir toplantıda üstüne basarak vurgulamıştı. Fakat bugüne kadar bu vurgunun uygulamada çok karşılığı olamadı.

Şöyle bir düşünelim; bir gencimiz batıdan kalkıp doğuda veya doğudan kalkıp batıda bir üniversitede 4 yılını geçiriyor ve şehrin kültürüne ilişkin hiçbir tanıklığı olmamış. Bu süre içinde derslikler, kantinler, kütüphane ve kafeler arasında mekik dokumuş ve mezun olmuş. O şehre dair sonradan hatırladıkları ve bildikleri,  şehrin kimliğinden uzak birkaç mekan ve kendine benzer arkadaşları ile yaşadıklarından ibaret. Üniversiteli bir gencimiz, Erzincan’da yaşlıların gönlünde ve yüz hatlarında depremin neden olduğu acıları ve yaşanmışlıkları görmemişse, Ankara’da Beypazarı’nın geçmişe uzanan dokusuna şahitlik etmemişse, Bursa’da Uludağ’ın soğuğunda titretmemişse, İstanbul’da tarihi mekanların huzurunu içine çekmemişse, Çanakkale’de ülkesi için sıralananların mezarları gözlerini yaşartmamışsa, Muğla’da bir yörüğün elinden soğuk ayranı yudumlamamışsa, Urfa’da kahverengi ve nohut desenli köyneki (gömlek) giymemişse, Trabzon’da yayla şenliklerinin otantik havasını teneffüs ederken iki horonun belini kırmamışsa, Kars’ta tezek yapan bir kadının yaşam mücadelesini görmemişse gerçekte üniversite okumamıştır. Okumadığı gibi ülkesini de tanımamıştır.

Bütün bu sürecin sonunda; evini yaptıklarını tanımayan mühendis, tedavi ettiklerinin psikolojisinden habersiz hekim, ne koşulda davrandıklarını bilemedikleri insanların geleceği hakkında karar veren hukukçu, çocuğun iç dünyasında yaşadıklarından habersiz bir eğitici, ülkenin ihtiyaçlarından bihaber araştırmacı profili yaygın ülke manzaraları haline geliyor. Elbette yukarıda saydığım meslek gruplarından toplumun kimliği ve kişiliğinden haberdar insanımız var. Lakin genel durum ideal olandan oldukça uzak.

Üniversitelerimizde şehir kültürüne ait dersler birbirimizi ve toplumu daha iyi tanımamıza fırsat verecektir. Böylece toplumu ilgilendiren konularda vereceğimiz veya verdireceğimiz kararlar daha isabetli olacaktır.  Eski Çin’de bir hukuk adamının kadı olabilmesi için bir süre toplumun içinde yaşamasının şart koşulması boşuna bir uygulama değildir.

Ülkemizde birçok alanda gayret sarf etmemize karşın istenilen hamlelerin sürekli gecikme göstermesinin en önemli nedenlerinden biri; toplumu, onun kültürü ve kültürünün oluşturduğu psikolojik iklimin bilinmemesinden kaynaklanmaktadır.

Üniversite öğrencilerine hayatlarının en aktif dönemlerinde yaşadıkları kenti ve insanını tanıma fırsatının sağlanması, birbirimizi anlama ve toplumsal barışımıza da önemli katkılar sağlayacaktır. Bu imkan ayrıca kültürlerin yeni kuşaklarca tanınıp, geleceğe aktarımı bakımından da önemli olacaktır. Aksi durumda kuşaklar arasında kültürel bir kesinti olacak ve toplumun geçmişe uzanan birikimleri ya bozularak ya da erozyona uğrayarak yok olacaktır.

DİĞER YAZILAR
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg