40 yıllık kâbus, 100 yıllık yalnızlık…
Bülent Şirin

40 yıllık kâbus, 100 yıllık yalnızlık…

Advert

 İlk gittiğim maç, ilk şampiyonluğumuzu kutladığımız Beşiktaş maçıydı. Stattan çıkışımız, çöken akşamın alaca karanlığında sahil yoluna akan uğultu, uzaklarda seri halde patlayan silah sesleri, Şalpazarı’na dönüşümüz… Çocuk yaşta bu rüyayı gerçeğe en yakın haliyle görürseniz, hep devam edip gidecek sanırsınız. Biz de öyle sandık. Camia da çocuktu, benim doğduğum sene kurulmuştu kulüp. Dolayısıyla camia da öyle sandı.

İlk şampiyonluk “Sistem” tarafından tarihin bir şakası kabul edildi. Karadenizli fıkrası muamelesi gördü. Sonra iki, üç, dört… Bu da neyin nesiydi? “Tedbir” alınmalı, yeni düzenlemelere gidilmeliydi. Beşinci ve altıncı şampiyonluklar “bütün tedbirlere rağmen” kaçtı. Sonra o tedbirler sonuç vermeye başladı. Beş metre ofsayttan goller yedik.  Dört-beş net penaltımızın verilmediği maçlar gördük. Daha neler neler gördük dünya gözüyle.

Şampiyonluk hedefi ilerleyen yıllarla birlikte git gide uzaklaşan bir hülya olmaya başlayınca, dışarıya bir iki bağırıp çağırdık, sonra döndük içimize. İyi kadro kuramadığımızdan şikâyet ettik, iyi başkan seçemediğimizi söyledik, iyi hoca bulamadığımızı düşündük. Bölünüp parçalandığımızdan dem vurduk, kabahati kendimizde aradık. Bu tespitimize itiraz edenler olacaktır, yani aslında özeleştiri yapmadığımızı ve tam tersine hep başkalarını suçladığımızı iddia edenler. Fakat biz neden başarıya ulaşmak için hep mükemmel olmak zorundaymışız? Üstelik kaç sezon en iyi futbolu oynadığımız halde neden bir türlü şampiyon olamadık? Hep mi kusur bizdeydi? İlk yarı 42, ikinci yarı 40 puan topladığımız halde yine -resmi olarak- şampiyon olamadık ve 18 maçın 17’sini kazanan takım bize yetişti, tuttuk “Dokuz puan geriden gelen takıma geçildik” diye yine iğneyi kendimize batırdık. Kusura bakmayın da iğne batırmadığımız bir kulağımızın arkası kalmadı mı?

Evet, kabahat bizde ama kendi bünyemizdeki eksikleri gidermediğimiz için değil. “Bu engellerle nasıl baş edebiliriz?” diye hiç düşünmediğimiz için. Her seferinde sanki başımıza ilk kez geliyormuş gibi tepki gösterdik. Daha iyi bir takım kurarsak olacaktı (!) bu iş. O yüzden her hüsran yılından sonra takımdaki eksikleri tespit ettik, o mevkilere oyuncu alındığında “bu sefer tamamdır” dedik. Yine olmadı. Kaç kere yaşadık bu senaryoyu, yine anlamadık.

Evet, macera güzel başlayınca hep öyle gidecek sandık. İş kötüye dönerse ne yapacağımızı bilemedik, çünkü o konuda bir tecrübemiz yoktu. Tamam da kaç sene oldu, kaç kere başımıza geldi aynı şey? 40 yıllık kâbusun sonunda elimizde bir futbolcumuzun hakeme gösterdiği kırmızı karttan başka bir şey yok mu doğru dürüst bir protesto anlamında Allah aşkına!

Bakın, 10 yıldan fazla bir zamandır yazıyorum, çiziyorum. Dilimin döndüğü kadar söylüyorum: Trabzonspor’un akılla çizilmiş bir yol haritasına ihtiyacı var. Tabii ondan önce haritada çizili yolun vardığı hedefin belirlenmesi.

Kimse kusura bakmasın, bu Sayın Başkan Muharrem Usta’nın yaptığı gibi sosyal medyadan umuma sormakla olmaz. İçlerinde elbet değerli fikirler de olacaktır ama onları binlerce cevabın arasından seçmekle ancak ömür tüketirsiniz, tabii arada son derece orijinal küfürlü mesajlar da görürsünüz. Böylece asıl yapmanız gerekeni hem gözden kaçırırsınız hem de onu yapacak zaman ve enerjiniz kalmaz.

Bu şekilde hiçbir yere varamayacağımız bir gerçektir. Haritanın gösterdiği noktaya ulaşamayacağımız daha da acı bir gerçektir. Harita çizmeye vaktimiz olmayacağı ondan da acı…

 

 

DİĞER YAZILAR
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg