Prof. Dr. Cevdet Erdöl: Bedenimiz uzakta olsa da kalbimiz hep Trabzon’da
Advert

Prof. Dr. Cevdet Erdöl: Bedenimiz uzakta olsa da kalbimiz hep Trabzon’da

Prof. Dr. Cevdet Erdöl ile Türkiye’nin sağlık alanında yaşadığı büyük değişimden uyuşturucu bağımlılığına, Trabzonspor özelinden yola çıkarak Türk futbolunun problemlerinin çözümüne kadar geniş bir ufuk turu yaptık.

RÖPORTAJ - 2018-05-04 14:09:01

Prof. Dr. Cevdet Erdöl, kamuoyunda sigara yasağı olarak bilinen kanunun mimarı. Trabzon’daki sağlık ve eğitim alanlarında gerçekleşen devrim niteliğindeki yatırımlarda başroldeki kişi. Halen Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektörlüğü görevini yürüten değerli hemşehrimizin özellikleri bunlardan ibaret değil. Aynı zamanda çok iyi bir Trabzonsporlu olan Prof. Dr. Cevdet Erdöl ile Türkiye’nin sağlık alanında yaşadığı büyük değişimden uyuşturucu bağımlılığına, Trabzonspor özelinden yola çıkarak Türk futbolunun problemlerinin çözümüne kadar geniş bir ufuk turu yaptık. 


Cevdet Erdöl kimdir?

16 Şubat 1958'de Trabzon Sürmene'de doğdu. Baba adı Hasan Arslan, anne adı Ayşe'dir.

Tıp Doktoru ve Öğretim Üyesi; İstanbul Üniversitesi Edirne Tıp Fakültesinden askeri doktor olarak mezun oldu.

Ankara GATA'da iç hastalıkları ve kardiyoloji ihtisası yaptı. ABD'de Washington DC'de eğitim gördü.

Ağrı ve Ankara Mevki Askeri Hastanelerinde çalıştı. GATA'da yardımcı doçent olarak görev yaptı. Bursa Yüksek İhtisas Hastanesine atandı.

Doçent olarak, KTÜ Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalında öğretim üyeliği ve Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanlığı yaptı.

2002'de profesör oldu. Yüzden fazla araştırması ve makalesi ulusal ve uluslararası yayınlarda yer aldı.

22 ve 23. Dönemde Trabzon, 24 dönemde de Ankara Milletvekili seçildi. 22 ve 23. Dönemde TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanlığı görevinde bulundu.
24. Dönemde aynı Komisyonun Başkanlığına yeniden seçildi. 23. Dönemde TBMM Çocuk Hakları İzleme Komitesinin kurulmasına öncülük etti ve Başkanlığını üstlendi.

17 Temmuz 2015 tarihinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Sağlık Bilimleri Üniversitesi rektörlüğüne atanmış olan Prof. Dr. Cevdet Erdöl halen bu görevine devam etmektedir. Evli ve 3 çocuk babasıdır.


İşsizlik ve göç Trabzon’un en önemli sorunlarının başında geliyor. Trabzon sağlık ve eğitim merkezi olabilir mi? Bu sektörlere yapılacak yatırımlarla Trabzon’da sosyo-ekonomik bir kalkınma sağlanabilir mi?

Kesinlikle sağlanabilir. Ancak konu sadece okul binası açmak, üniversitelere fakülte kazandırmaktan ibaret değildir. Coğrafyasıyla, kültürüyle, tarihiyle, ulaşımıyla, yer altı ve yer üstü zenginlikleriyle bir bütün olarak düşünmek lazım. Milletvekili olduğum üç dönemin ikisinde Trabzon, birinde de Ankara milletvekili olarak görev yaptım. Bütün dönemlerde Trabzon’daki sağlık yatırımlarıyla âcizane ilgilenmeye çalıştım. Tabii bunlar sadece benim çabalarım değil. O dönem Başbakanımız olan Sayın Cumhurbaşkanımızın direktifleriyle yaptığımız işlerdi. Özellikle eğitim alanındakileri şöyle kabaca sayacak olursak: O zaman Artvin’den Ordu’ya kadar sadece KTÜ vardı, başka üniversite yoktu. Her şehre üniversite kurulursa KTÜ’nün fakülte sayısının hayli azalacağını öngördük. Diş hekimliği, eczacılık, sağlık bilimleri, hukuk, ilahiyat fakülteleri, yabancı diller yüksek okulu ve birçok meslek yüksek okulu gibi birimler bizim gayretlerimizle açıldı. Ayrıca Kaşüstü’ndeki eğitim hastanesi, Ahi Evren kalp damar hastanesi, Akçaabat’taki Haçkalı Baba hastanesi, Vakfıkebir Devlet hastanesi de o dönemin çalışmaları arasındadır. Tabii yapmayı düşündüğümüz bazı hizmetleri de gerçekleştiremedik. Mesela halen devam eden bir şehir hastanesi çalışması var. Trabzon’da sağlık alanında görülen eksikleri büyük oranda tamamlamış olduk. Bunların hepsi kalıcı hizmetlerdir. O zaman müsteşar olan Orhan Fevzi Gümrükçüoğlu ve Nihat Tosun ile Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın da büyük destekleri olmuştur. Allah hepsinden razı olsun.

Trabzon’da bypass cerrahisi özel hastanelerde vardı ama kesintisiz 24 saat anjiyo, balon, ameliyat gibi teknolojiler kompleks olarak Ahi Evren’le başladı ve Ahi Evren bir merkez oldu.

Uyuşturucu madde bağımlılığı konusunda hassasiyetinizi biliyoruz. 2009 yılında başlatılan Dumansız Hava Sahası uygulamasının mimarı sizsiniz.

Evet, hukuki metnini ben hazırladım. Tek bir kişi hiçbir şey yapamaz. Emeği geçen herkesten Allah razı olsun. Eğer Sayın Cumhurbaşkanımız bizatihi desteklemeseydi asla başarılı olamayacak bir girişimdi. Çünkü çok yüklü miktarda mali sonuçları olan, yıllık 20 milyar dolarlık keş parayı ilgilendiren bir kanundu. Yani millet dumanı havaya üfürüyor, 20 milyar dolar birilerinin cebine giriyordu. Büyük oranda başarılı olduk ama ne yazık ki bazı resmi müesseseleri kahvehaneler kadar dumansız hale getiremedik. Özetle kravatlı insanların gittiği yerlerde çok başarılı olamadık. (Gülüyor) Ancak genel itibariyle kahvehaneler dâhil çok iyi bir süreç başladı ve devam ediyor.
-Toplamda içilen ya da satılan sigara sayısında bir düşüş gözlendi mi?
-O dönemde toplumda sigara içme oranı yüzde 31’den yüzde 27’ye düştü. Bu çok ciddi bir orandır. Bu düşüş, o kadar az hastalık ve o kadar fazla tasarruf demektir. Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nin maliyetinin iki milyar dolar civarında olduğunu düşünürseniz, ne kadar önemli bir tasarruf yapıldığını daha iyi görürüz. Kanun çıktıktan sonraki bir yıl ile önceki bir yıl arasında İstanbul’da hastanelerin acil servislerine akciğer ve kalp rahatsızlıklarıyla ilgili başvuranlarda yüzde 30 oranında bir düşüş görüldü. Bundan sigara tekelleri dışında herkes yarar gördü. Onlar da yasağı kaldırmaya çalıştılar, mahkemelere gittiler ama başarılı olamadılar. Hâlâ mücadeleleri bitmedi, geçtiğimiz yıl Türkiye’ye elektronik sigara fabrikası kurmaya kalktılar. Onda da sağ olsun Sayın Cumhurbaşkanımızın özel müdahalesiyle tuzağa düşmekten kurtulduk. Yoksa şimdi herkesin elinde bir elektronik sigara denen illet olacaktı, hastalıklar da aynen devam edecekti. Birilerinin de cebi dolmaya devam edecekti.

Elektronik sigaranın klasik sigara kadar zararlı olmadığı şeklinde bir inanış vardı. Bu doğru değil midir?

Kesinlikle yanlıştır. Yanma işlemi olduktan sonra aynı zararı verir. Hâttâ daha zararlı olduğuna dair görüşler var. Nargile de öyledir. Halk yanlış bilgiye sahiptir. “Sudan geçiyor, yıkanıyor” vs. deniyor. Hayır, soğuyor, soğuduğu zaman dumanı nemlenerek daha rahat içeri çekiliyor, zehir daha ücra köşelere kadar yayılıyor. Bir nargilenin tamamının içimi beş paket sigaraya denk bir zarar veriyor. İlk içimde ya da aşırı kullanımda bayılanlar oluyor. Uluslararası yayınlarda şöyle bir şey var: Nargile kullanan kişilerin ilk yarım saatinde araç kullanmamaları tavsiye ediliyor, çünkü oryantasyon bozukluğu yapıyor. Elektronik sigara ile nargilenin bağlantısı, her ikisi de kartuş sistemiyle dışarıdan ne konduğu bilinmeden kullanılıyor.

En tehlikelisi, en kolay ulaşılanıdır

Bağımlılık sadece sigara ve nargileden ibaret değil, ülkemizin bu konuda daha ciddi maddelerle dertte olduğunu biliyoruz. Özellikle son zamanlarda daha ucuz ve kolay ulaşılır maddelerin gündeme gelmesiyle problem daha da büyüdü. Bunlarla mücadelede ne durumdayız?

Aslında en tehlikeli bağımlılık maddesi, en kolay ulaşılandır. Bir çocuk en kolay sigaraya ulaşıyorsa en tehlikelisi sigaradır. Tek sigara paketten daha tehlikelidir. O yüzden biz paket açılarak satılmasını yasaklamıştık. Çocuk alıp içtiği ve attığı takdirde üzerinde delil kalmaz. Mesela uçucu maddeler. Yapıştırıcılar filan kırtasiyede satılıyor. Birkaç yıl öncesine kadar cadde ve sokaklarda tinerciler vardı. Şimdi yoklar, neden? Çünkü biz kanunla kırtasiyelerde solvent bazı yapıştırıcıların satışını yasakladık. Kaynak okullardı. Fakat şunu söyleyeyim: Uyuşturucu satılması ile kullanılması arasındaki ceza oranları çok farklıdır. Özellikle çocuğa satılması bakımından. Benim verdiğim kanun teklifine göre –kanun halen geçerli- çocuğa satan kişi 15 yıldan az ceza alamaz. 18 yaşını doldurmayan çocuğa isterse bir tablet sentetik uyuşturucu versin. Tabii çocuklar kandırılarak bu tuzağa düşürülüyor. Şimdi bir çocuğa “Al bu uyuşturucu” diye verseniz yüzde 99’u kullanmaz. Bizim bu tuzakları bozmamız lazım.

Bir nevi cinayet bu.

Evet. Oldu olacak, bunu işleyen kişilere ceza vermeyelim bari. Sayın Soylu’nun “bacaklarını kırın” sözü tabii bir benzetmedir. Çocuklarımıza sahip çıkmamız, özellikle okul çevrelerini iyi kontrol etmemiz lazımdır. Burada İçişleri Bakanlığımıza, belediyelere büyük görev düşüyor. Alkol boyutuna gelirsek. Bunlar için de ciddi cezalar var. Alkolün layüsel her yerde kullanılmasının önüne geçerek bir usul erkâna bağlamak şeklinde yapılan düzenlemeyi de Meclis’te ben hazırlamıştım. Saat 22.oo’den sonra perakende alkol satışının yapılmaması gerekiyor. Bu da sıkı bir şekilde denetlenmelidir. Bağımlılık aslında bir ailedir. Birine bulaştıysanız rahatlıkla diğerlerine de geçiş yapabiliyorsunuz. Yeter ki o kapıdan içeri girin.

Türkiye son 15 yılda sağlık alanında o dönem hayal bile edilemeyecek noktalara geldi…

Siz o zamanlar hastanızın bir şehirden başka bir şehre uçakla, helikopterle yaylalardan, dağlardan alınıp şehre götürüleceğine inanır mıydınız? Geçen gün bir hemşehrimiz bana teşekkür etmeye geldi. “Sen bize 2002 seçimlerinden önce böyle böyle olacak diye söylüyordun, biz de sana o zaman kızdık ve çıkıştık ama gerçek olduğunu görünce gelip özür borcumu ödemek istedim” dedi. Önümüzdeki dönemlerde ülkemiz sağlık alanında dünyaya referans olacak. Biz şimdi bizatihi Sağlık Bilimleri Üniversitesi olarak da sağlık eğitimi ve hizmeti ihraç ediyoruz.

Trabzonspor’a gelelim mi hocam?

Tabii. Biz Trabzonspor’dan hiç gitmedik ki, hep oradayız zaten. (Gülüyor)

1970’lerde ve 1980’lerin ilk yıllarında Türkiye’de hâkim bir görüş vardı. Bu görüşe göre insanımız çok yetenekliydi ama sporda yeterli tesis olmadığı için başarılı olamıyorduk. Trabzonspor da bu dönemlerde başarılı oldu. 1984’teki 6. Şampiyonluğundan sonra son derece modern tesislere kavuşmasına rağmen başarıları devam edemedi. En azından o tesisten mahrum yıllarda olduğu kadar başarılı olamadı. Bunun sebebi ya da sebepleri sizce nelerdir?

Tenekesi onlarda, ruhu bizde

Önce 2011’den biraz bahsedelim. UEFA Şampiyonlar Ligi’ne Trabzonspor alındığına ve CAS kararları ortada olduğuna göre bunu tartışmanın anlamı yok. Kupanın teneke kısmı onlarda kalsın. Ruhu bizdedir.

Her halükârda Trabzonspor’da bir kafa karışıklığı sürüp gidiyor. Kimi diyor ki kendi çocuklarımızı yetiştirelim, onlarla başarılı olalım. Zaten geçmişte de öyle yapmıştık. Başka birileri buna itiraz ediyor, Trabzon’da altyapının verimli olamayacağı, başarının dışarıdan getirilecek kaliteli futbolcularla elde edileceğini savunuyor.

Şahsi kanaatim şudur. Özellikle Milli Takım ölçeğinde kendi ülkemizin çocuklarını önceleyecek bir sistem kurgulamamız gerekiyor. Birincisi; Ben yabancı oyuncu Türkiye’ye gelmesin demem. Şota, Hagi, Alex, Taffarel, Pfaff gibi futbolcular tabii ki gelsin. Ancak bu gelenler ülkemin çocuklarına bir şeyler katsın. Gelecek oyuncuları kategorize etmemiz lazım. Mesela 20 yaşın altında geliyorsa ülkesinde U17 ya da U21’de belli bir sayıda maç oynamış olacak gibi. 25 yaşına kadar geliyorsa şu kadar sayıda milli olmuş olacak gibi. 30 yaşına kadar geliyorsa başka bir kriter, 35 yaşına kadar geliyorsa farklı bir kriter. Her çantasını alan gelmemeli. Bakınız, bizim futbolcumuz Onazi İngiltere’ye gidiyordu ama geri döndü. Çünkü onların kriterleri var ve Onazi buna uymadı. Ama Cenk Tosun gitti. İkincisi; 21 kişilik esami listesine üç tane altyapıdan 21 yaş altı oyuncu alınmalıdır. Bunların da biri mutlaka sahada olmalıdır. Buna uymayan da basit para cezalarıyla kurtulmamalı, hükmen mağlup sayılmalıdır. Bakın bakalım o zaman genç oyuncular yetişiyor mu yetişmiyor mu… 18 takımda üçer oyuncudan 54 oyuncu eder. Yüzde 10’u iyi çıksa yılda beş oyuncu kazanmış olursunuz. Bakın Trabzonspor’a, Yusuf Yazıcı ve Abdulkadir Ömür kazanıldı. Her yıl böyle iki oyuncu kazandırılsa Türk Futbolu’nun yerli oyuncu sorunu kalmaz. Benim şahsi kanaatim, kaliteli teknik kadroların A takımlara değil de altyapıların başına getirilmesi lazımdır.

Ama oraya yapılacak yatırımlar görülmediği için kimse o tarafa yanaşmıyor…

Bu hayırsever iş adamlarını durumuna benziyor. Yer üstüne yatırım yaparlar, adlarını da yazarlar. Fakat hiçbiri yer altındaki kanalizasyona para yatırmaz. Çünkü onlar görünmez. Bu belediyecilikte de böyledir. Garibim başkan çalışır, çalışır; yer altındaki bütün sistemi yeniler. Herkes de çamur çorak diye şikâyet eder. Hâlbuki asıl problem oradadır. Onu çözmeden üstünü yaparsan makyaj olur, kalıcı bir çözüm olmaz.

Sorumuza çözüm altyapı cevabını vermiş oldunuz.

Ben Trabzonspor’un geleceğine karamsar bakmıyorum. Trabzonspor altyapısı Türkiye’nin en verimli altyapılardan birisidir. Altyapı sorunu yoktur.

Nüfusu az, nüfuzu fazla

Fakat uzun yıllardan beri yıldız tanımına uygun futbolcu çıkmıyor?

Belki yanlış tercihlerle belki ayak oyunlarıyla şampiyon olunamamış olabilir. Ancak bu kulübün başarısız olduğu anlamına gelmez. İstikbalin de kötü olduğu anlamına gelmez. Ben istikbali aydınlık görüyorum. Memlekette bizim şampiyon olmamızı isteyenden çok istemeyen var. Dolayısıyla biz aslında çok küçük bir kitleyi temsil ediyoruz. Trabzon nüfusu az, nüfuzu fazla olan bir şehir olarak bu ortamda ancak belli oranda belirginleşebiliyor. Sizden daha güçlü şehirler (takımlar demiyorum, dikkat!) futbolcularınızı elinizden alıyor. İstanbul uluslararası bir merkez. Futbolcuya da, akademisyene de diğer alanlardaki herkese de cazip geliyor. Dolayısıyla elimizdeki değerleri tutabilmemiz için şehir olarak daha güçlü olmamız lazımdır.

Barcelona futbol kulübü, ciddi bir altyapı çalışmasıyla Real Madrid tekelini kırmayı başardı. Trabzonspor da böyle bir sistem kuramaz mı?

Aslında Trabzon ruhuyla yetişen gençlerimiz buna direniyor. Kaldı ki şimdi eskisi gibi değil. Trabzon’da eskiden kaç uçak inip kalkıyordu, şimdi kaç uçak inip kalkıyor… Trabzon şu anda çok ciddi bir cazibe merkezi. Bunun avantajını kullanmalıyız. Her halükarda altyapıya önem vermemiz ve en kısa zamanda ürünlerini almaya başlamamız gerekiyor. Bunun sistemini kurmamız lazımdır. Bakınız, bazı Anadolu kulüplerinden hep kaliteli futbolcuların çıkması tesadüf değildir. Bunların altyapı hocaları var. Trabzonspor ve altyapı demişken, bunu sadece Trabzon’da düşünmemeliyiz. Başta İstanbul olmak üzere Trabzon dışında yaşayan büyük bir Trabzon nüfusu var, buralara da altyapı takımı kurup onlardan istifade etmeliyiz.

Pilot takım uygulamasını mı kast ediyorsunuz?

Evet, ben öyle düşünüyorum. Biri Asya diğeri Avrupa yakasında olmak üzere iki takım olabilir.

Son olarak Trabzonlu ve Trabzonsporlulara ne söylemek istersiniz?

Trabzon’dan kalıp olarak uzak olsak da kalben her zaman yakınız. Biz her zaman Trabzon’un başarısı için gayret ediyoruz. Her başarıyla da iftihar ediyoruz. Bu Trabzonspor için de Trabzon’un diğer değerleri için de geçerli. İş adamı, sanatçısı, bürokratı, hepsi. Bu fırsatı verdiğiniz için sizlere de çok teşekkür ediyoruz.


Not: Bu röportaj Şehr-i Trabzon dergisinin Şubat 2018 sayısında yayınlanmıştır.

DİĞER HABERLER