Alemdağ’da Var Bir Yılan
Erkan Ergül

Alemdağ’da Var Bir Yılan

Advert

 

Alemdağ’da var bir yılan

Yılanın dilinde binbir yalan

Sarmış yurdun dört bir yanını talan

Aç gözlerini artık halkım,

Uyan uyan...

 

 

Türk Edebiyatı’nın usta öykücüsü...

Burgazada denilince, ılık rüzgârlarından önce “O” gelir akla...

Sait Faik Abasıyanık.

"Alemdağ’da Var Bir Yılan” adlı bu eser, yazarın vefatından önce yayımlanan son eseridir. Girişte yazdığım dörtlük, elbette ki bu kitabın içeriğinde yer almamaktadır. Ama eserdeki öykülerde yer alan “isyanın” çağrışımı, ister istemez bende bu dizeleri oluşturdu.

Abasıyanık’ın öyküye başladığı döneme bir göz atacak olursak, öyküden ziyade alışılagelmiş şiir düzenini altüst etmiş olan “Garip” akımının, daha çok ses getirdiğini görüyoruz. Orhan Veli, Melih Cevdet ve Oktay Rıfat’ın başı çektiği bu akım, ister istemez dönemlerinde ki birçok yazar ve şairi de etkilemiştir.

Garip akımında şiirin halk diline inmiş olması, Abasıyanık’ı da etkilemiş ve öykülerinde halkın içinde göze batmayan ama özünde yükü sırtlayan insanları yazmaya çalışmıştır. Sait Faik'in "O beni kendime alıştıran yazardır" dediği André Gide’nin bir bakıma kendisine etkileme sebebi olarak da, geleneklere isyan edip, toplum tarafından dışlanmış insanların yaşama hakkını savunmuş olması diyebiliriz.

Alemdağ’da Var Bir Yılan” adlı öykü kitabına dönecek olursak, yazarın diğer öykü kitaplarından farklı olarak bu kitapta, kendi yalnızlığını anlatmaya çalıştığını görüyoruz. "İstanbul çirkin şehir. Pis şehir. Hele yağmurlu günlerinde. Başka günler güzel mi, değil; güzel değil." derken bile, toplumun yazarı anlamadığına dair ipuçlarını yakalamak mümkün. Yine bu kitapta "Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey. Burada her şey bir insanı sevmekle bitiyor." söylemi ise, toplum tarafından ötekileştirilmiş olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Bu kitapta dikkatimi çeken diğer bir husus ise, her ne kadar toplum tarafından dışlanmış kahramanlar anlatılıyor olsa da, anlatış şekli olarak yazarın ilk öykülerini yayımladığı sırada onu etkileyen “gerçekçilik”den ayrılıp sürrealizme (gerçeküstü) kaydığıdır. Öyle ki; kitapta yer alan ilk öykü olan “Öyle Bir Hikâye"de geçen;

... bekçi düdükleri geliyor. Bir evden deli gibi birisi fırlıyor. Üstüme çullanıyor.

- Dostumu öldürdüm abi, diyor, sakla beni.

Paltomun cebini gösteriyorum. Dikişlerinden yağmur girmiş, sabahki yediğim simidin susamları kokan cebimi. Girip kayboluyor.

diyaloğu, yazarın sürrealizme kayışına en güzel örnek olsa gerek.

Yaz mevsiminin yaklaştığı, okulların da kapanacak olması düşünüldüğünde, bu yazı keyifli bir hale getirmek için yine de Sait Faik Abasıyanık diyebilirim. Hatta İstanbul’da yaşayanlar veya yolu İstanbul’a düşecek olanların, günlük programlarına yazarın son yıllarını yaşadığı Burgazada’daki evini ziyaret etmelerini de önerebilirim.

Hayatın akışı içerisinde herkesin bir öyküsü vardır.

Kimisi yaşar bu öyküyü,

kimisi ise yazar...

Erkan Ergül

Twitter : Kutoz_

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg