Orman Meselesine Farklı Bir Bakış
Levent Şirin

Orman Meselesine Farklı Bir Bakış

Advert

Çocukluğumdan beri orman, ağaç, fidan dikme, ağaçlandırma, ağaç kesme konularında adeta ağaca tapılan bir dine mensupmuşuz gibi bir algı oluşturulur. Televizyonda, okulda, gazetelerde v.s. her fırsatta ormanın ne kadar güzel bir şey olduğu, gözümüz gibi korunması gerektiği anlatılır, ağaç dikme etkinlikleri haberlere konu olur. Ormanları yakanlar veya yanmasına sebep olanlar -tabii ki- kötülenir, kınanır.

Ülkemizin birçok yöresinde orman varlığının yıllar içinde azaldığı, tarım arazisi açma veya benzer sebeplerle ağaçların acımasızca kesilip yok edildiği yerler tabii ki çoktur ama Karadeniz bölgesindeki ormancılık idaresini biraz bu konunun dışında tutmak gerekir diye düşünüyorum. Bütün coğrafi bölgelerimizde olduğu gibi Karadeniz bölgesinde de kırsal nüfus azaldıkça bölgenin orman varlığında ciddi bir artış olmaya başladı. Tapu-kadastro çalışması yapılmadan önce bölge halkı kendisine ait arazilerde bile ağaç kesmekten imtina etti. Bu tavırda “başıma bir şey gelir” korkusunun rolü olduğu gibi ağaca, ormana olan sevgi ve saygısının da etkisi vardı, geçim derdiyle gurbete gitmiş insanların köydeki arazileriyle ilgilenememiş olmalarının da…

Fakat gelin görün ki tapu-kadastro çalışması yapılırken bölge halkının bu kadar senedir gösterdiği hassasiyet ne yazık ki hiç ama hiç dikkate alınmadı. Aksine insanların arazisindeki ağaçların çokluğu ve ağaçların yaşı, arazinin tarım arazisi değil de orman arazisi olduğuna delil sayıldı. Bazı köylerdeki toplam arazinin üçte biri, bazılarının yarısı orman arazisi olarak kayda geçti. Yapılan itirazlar da maalesef dikkate alınmadı. Kimse “Allah razı olsun sizden, bu kadar senedir kesmediniz, yakmadınız, elinizdeki tarım arazisini ormana dönüştürdünüz.”demedi. Elindeki evraka “Orman” yazdı ve gitti.

Bugün Doğu Karadeniz’deki tarım arazileri ormanın, özellikle de Kızılağacın tehdidi altındadır. Bir kişi 10 sene memleketteki yerine gitmese, ne yol kalıyor ne iz! Kırsal nüfustaki azalma ve ormanın yayılma hızı dikkate alınırsa bu gidişatın nereye varacağı aşikardır. Bölge tamamen ormanla kaplanacak ve ekonomik getiriye sahip tek tarım faaliyeti olan fındık ziraati de ortadan kalkacaktır.

Hâlbuki böyle olmak zorunda değil. Ağaç bizim istifademize sunulmuş sayısız nimetten biridir. İnsanların ihtiyacını karşılamak için bir yandan üretimi yapılan, diğer yandan da tüketilen bu kadar ürün yok oluyor mu? Dünyadaki ineklerin tükenme tehlikesi var mı mesela? Bir şeyi ürettiğinizden daha fazla tüketmezseniz kullanmaya devam edebilirsiniz, değil mi? Neden bizim bölgemizdeki ağaçlara eğer kesilirse yerine yenisi gelmeyecekmiş muamelesi yapılıyor? Neden ormanlarımız bir geçim kaynağına dönüştürülemiyor? Memlekette bu kadar orman mühendisi var, üniversite var, uzman var. Doğu Karadeniz’de birim zamanda orman varlığının ne kadar arttığının bilgisi elimizde mevcut olmalı. Bu bilgi ışığında uygun yerlerden uygun miktarda ağaç kesilmeli ve kullanılmalı.

Bu konuda Finlandiya örnek bir ülkedir. Aşağıdaki linkten (1) tamamını okuyabileceğiniz yazıda bahsedildiği gibi. Toplam orman alanımız birbirine yakın büyüklükte olmasına rağmen Finlandiya nasıl oluyor da bizim elli katımız kadar gelir elde ediyor? Tabii ki duygusal değil akılcı bir yaklaşım sergileyerek. Ormanın yenilenebilir bir kaynak olduğunun farkında Finlandiyalılar. Okuyuculara kolaylık olsun diye birkaç rakamı vurgulamakta fayda görüyorum. Ekteki yazı yazıldığında (17.07.2013) Finlandiya’nın toplam orman alanı 23 milyon hektar, bizimkiyse 22 milyon hektar. Bizim orman ürünlerinden yılda kazandığımız para 1 milyar dolar, Finlandiya’nın 50 milyar dolar. Finlandiya ormanlarının yüzde 62’si özel şahıslara, yüzde 24’ü devlete, yüzde 9’u orman ürünleri üreten firmalara, yüzde 5’i ise muhtelif kurumlara aittir. Bizde ise ormanların % 99’u devlete ait. Ne kadar gurur duysak azdır (!) değil mi?

Finlandiya ormanlarından yılda 80 milyon metreküp sanayi odunu sağlanıyor. Ormanların gelişmesi ise yılda 85 milyon metreküp. Yani her geçen yıl odun rezervleri ve ormanlar artıyor. Çünkü kesilen ağacın yerine dikilen ya da çevresinde bulunan genç ağaçların büyüme performansı yüksek oluyor. Yaşlanan ağaçlarda ise bu hız azalıyor. Fen dersinden fotosentez olayını hatırlarsınız. Daha çok ışık alan bitki daha çabuk büyüyor.

Keşke zamanında henüz yeterli işgücü varken bu düşünce hayata geçseydi. Şimdi memlekette sadece yaşlılarımız kaldı. Ekteki yazının son paragrafında Orman Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı ve 2013-2017 yıllarını kapsayan 5 yıllık Stratejik Plan’dan (2) bahsediliyor ama ben gündeme yansıyan bir habere rastlamadım. İnşallah çok geç olmadan yenilenebilir bir kaynak olan ormanlarımızdan daha fazla istifade edebileceğimiz düzenlemeler hayata geçer.

(1) http://www.dunya.com/ekonomi/ekonomi-diger/turkiyenin-ormanlarina-finlandiya-modeli-onerisi-198075h.htm

(2) http://trabzonobm.ogm.gov.tr/StratejikPlan/Orman%20Genel%20M%C3%BCd%C3%BCrl%C3%BC%C4%9F%C3%BC%20Stratejik%20Plan%20(2013-2017).pdf

 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg