Ülkemizdeki çevre tartışmaları üzerine
Ali Kandemir

Ülkemizdeki çevre tartışmaları üzerine

Advert

Ülkemizde yıllardan beri çevre konusunda çevreciler, yöneticiler, halk ve işletme sahipleri arasında süre gelmekte ve bu konunun ülke gündemini daha uzun yıllar meşgul edeceği de görülmekte. Her kesim diğerlerini haklı, haksız, yerli, yersiz itham etmektedir. Doğayı kullanma ve koruma dengesini savunan birisi olarak bazı düşüncelerimi aktarmak istedim.

Yıllar önce Ankara’da Hollanda’dan gelen bir uzmanın Hollanda’da işletilmiş bir kömür ocağının rehabilite edilerek yöredeki insanların kullanabileceği bir alana nasıl dönüştürüldüğünü anlattığı bir toplantıya katılmıştım. Çalışmaları fotoğraflarla anlatan uzmana bir dinleyici “çevreyi düzenleyen ekip kimlerden oluşturulmuştu?” sorusunu sordu. Uzman, “ekip mühendisler, sosyologlar ve felsefecilerden oluşmakta” cevabı verince başka bir izleyici,  “mühendisleri anladık ama ekip içinde yer alan sosyolog ve felsefeci ne işe yapar?” sorusunu yöneltti.  Uzman, “yapılan iş yöre insanını ilgilendirdiği için onlarla görüşmeleri, insana dair verileri ve onların analizlerini sosyolog yapmalı, yapılan bütün işlerin etik kurallara uygunluğunu felsefeci kontrol etmeli” diye açıklamalarda bulundu.  

Ülkemizde bir maden sahası işleneceği veya bir HES yapılacağı zaman çevrecilerin direnci ile karşılaşılmaktadır. Batılı ülkeler dünyada hiçbir şeyi şansa bırakmazlar. Başka ülkeleri kontrol etmek için çevrecilik dâhil bütün araçları kullanırlar. Ülkemizdeki çevrecilerin bir bölümü ile dirsek teması içinde olmaları da kaçınılmaz olabilir. Yöneticilerimizin, bunlara karşı alabileceği en önemli tedbir, Hollanda düzeyinde olmasa bile benzer şekilde yapılacak ve çevreyi etkileyecek işletmelerde çevre insanının kültürü, alışkanlıkları, değer yargıları ve diğer arzularını da dikkate alan ve provokatörleri aradan çıkaran bir yöntemi uyguladığına dair herkesi ikna etmesidir. Sadece işletme maliyetini minimumda tutmak için doğaya vahşi ve kendini yenileme sınırlarını aşan uygulamalara izin vermediğini göstermesi gerekmektedir. Ülke sahip olduğu doğal kaynakları kullanma hakkına sahip ve kullanmalı. Bu yapılırken mutlaka doğal yapıya zarar verilecektir. Bu zararın minimumda indirildiğinin pratik olarak gösterilmesi gerekmektedir. Buna dikkat ediliyor ise bunun kamuoyu ile daha etkin paylaşılması sağlanmalıdır. Doğa sadece bizim ihtiyaçlarımızı karşıladığımız bir ortam olmayıp, milyonlarca canlının da başka bir yere taşıyamayacağı evi konumunda olduğu unutulmamalıdır.

Doğayı koruma isteği hepimizin önceliklerinden olmalıdır. Buna karşın, hiçbir şeye dokunulmaması gerekir diyen ve aşırılık sergileyen çevreci gruplardan da, artan nüfusun ihtiyaçları ve hatta bizzat kendilerinin kullandığı gerekli madenleri, enerjiyi ve diğer doğal kaynakları nasıl temin edeceğimiz konusunda eğmeden bükmeden, işi başka mecralara taşımadan,  mantıklı cevap vermelerini beklemek hepimizin hakkı.

 

 

 

DİĞER YAZILAR
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Balıkesir'de büyük Çepni buluşması
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg
Sebahattin Arslantürk: Hedef dekar başına 500 kg